25. Bölüm

10.8K 835 146
                                    

Kaybetme korkusuyla atan kalbi, onu hırsının kurbanı edecek kadar çok fazla ritimliydi. Bedeninde hareket eden kan dolaşımını hissedebilecek kadar gergin ve sinirliydi Mert. Birkaç kilometre ötesinde, sevdiği kadın bir evin içine hapsedilmiş duruyordu ve onun yaptığı tek şey beklemekti. Onun zarar gördüğüne dair beyninde olmadık sahneler canlanıyordu. Hatta bu sahneler Gül Oya'nın kaçırıldığını anladıkları günden beri canlanıyordu. Onu bir daha görememe, onsuz nefes alamama... Hepsi kafasının içinde üretiliyordu ve bir türlü olumlu şeyler düşünemiyordu.

İki gündür kaçırılan Gül Oya'nın peşindelerdi. Her dakika kafayı yiyecek kıvama gelmiş ne var ki ellerinden bir şey de gelememişti. Polisler ısrarla yirmi dört saatin geçmesini ve öyle hareket edecek olmaları Mert'in içinde yatan cani adamı uyandırıyordu. Allah'tan devreye kendi tanıdıkları ve Mazhar'ın tanıdıkları girmişti de, o uyuyan cani adamı uyandırmamayı tercih etmişti.

O gün Gül Oya'nın karşısına ne olursa olsun, çıkması gerektiğini artık ondan kaçmanın aptal olduğunu düşünmüştü. Gül Oya'nın kendisini bulduğu yerde yüzüne tırnak geçirmek için beklediğinin bilincindeydi, lakin oğlunu çok özlemişti ve onu görmek zorundaydı. İş çıkışı doğruca evine sürmüştü arabasını. Gül Oya'nın oturduğu apartmana yaklaşırken, bir kadın yanına yaklaşıp "Mert Bey, az önce bir genci Gül Oya'yı arabaya zorla bindirirken gördüm. Ne yapacağımı da bilemedim. Nişanlısının numarası da yok ben de, sizi bekliyordum burada..." demişti. Mert olayı kısa bir idrak edemediğinden kadına tekrardan olayı anlatmasını istemişti. Kadın da gördüğü her şeyi anlatmış. O saatte işten döndüğünü ve Gül Oya'yı genç bir çocukla tartışırken gördüğünü ve gencin onu zorla arabaya bindirdiği anı tek tek anlatmıştı. Gencin o panik anında yüzünü seçemediğini söyleyip üzülürken, Mert o it oğlu itin kim olduğunu çok iyi biliyordu. Hızla yukarıya çıkmış ve kapıyı açan oğluna bir şey belli etmemek için durumu idare etmişti. Salondaki sehpada Gül Oya'nın telefonunu bulunca çaktırmadan cebine atıp, Yiğit'e de babaannesine gideceklerini, orada kalacaklarını falan demişti. Yiğit durumdan elbette ki bir şey anlamamıştı ama babasıyla zaman geçireceği için mutluluktan pek de sorgulamamıştı durumu.

O gün Yiğit babaannesinde dedesine okul hayatını anlatırken, Mert Nazlı'yı bir köşeye çekip durumu anlatmıştı hemen. Nazlı neredeyse çığlık atıp bayılma aşamasına gelecekken, Mert onun bayılmasına değil ayakta kalmasına ihtiyacı olduğunu söylemişti. Mazhar'a haber vermesini ve kimseye de bir şey belli etmemesini tembihleyip evden ayrılmıştı. İlk önce Can'ı anlatıp durumu anlatmıştı. Ondan sonrada olaylar gelişmişti zaten. Mert'in çıldırmaları, kafayı yemeleri ona üç kilo verdirmişti. Bu süre zarfında Mazhar'la her gün yan yana gelmek zorunda kalmıştı.

Görkem'in salaklık edip telefonunu kapatmaması elbette ki onları bulmalarının en büyük etkeniydi. Mert onların adreslerini polisten öğrendiği anda onlardan önce gidip, o evi basmak istemişti ne var ki Can buna izin vermemişti. Gül Oya'yı tehlikeye atacak hiçbir mantıksız hareketin olmaması lazımdı.

Şimdi etrafına bakınırken, polislerin sürekli hareket halinde olması tedirginliğini artırıyordu. Operasyonu bozmak istemiyordu; ama içindeki sevdiği kadını kurtarmak isteyen adamı durduramayacak gibiydi. Yavaş adımlarla, Mazhar ve Can'ın yanından uzaklaşmaya başladı. Yeterince Mazhar'la yan yana gelmişti, üstelik şimdi o da Mazhar gibi burada böyle bekleyerek mantıklı bir yol izleyebilirdi; ama bunu yapamazdı. Sessiz hareketler eşliğinde o eve girebilirdi.

Adımları onlardan uzaklaşınca sırtını onlara dönüp, evin uzun yoluna baktı. İki yerde ışık yanıyordu, Gül Oya mutlaka birinde kalıyordu. Şarkılı kadını nasıl da korkmuştu şimdi kim bilir?

Birden ensesinde hissettiği elle olduğu yerde kalakaldı. O sevimsiz baş komiser bozuntusuna yakalanmamıştı inşallah! El onu hızla kendine yönüne döndürünce Can'la göz göze geldi.

AŞK MEŞK VE SAÇMA SAPANLIKLARI (#2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin