19. Bölüm / Paramparça

12.1K 884 344
                                    

Şubat sonlarına geliyordu. Mevsim bahara dönerken, geriye baktığı zaman hayatı kısa bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu Mert'in. İçinde yaşadığı düşünceler sürekli sıkboğaz ediyordu onu. Aklı hep hastanedeki o andaydı. Bir türlü zihni, fikri kabul etmiyordu o görüntüyü. Yanlıştı çünkü o görüntü. Eksikti belki de... Ama en çok da kanına dokunan, o görüntünün doğruluğunu oturtturamıyor oluşuydu. Önceleri bunu kabul etmesi kolaydı. Ya da kolay gibi geliyordu. Gül Oya'nın hayatında biri olabilir ve bunu kabul edebilirdi beyni... Hep böyle hissediyordu. Ne var ki hesaba katmadığı şey, kalbiydi. O artık öyle yüksek sesle bağırıyordu ki, kulaklarının zarı patlayacaktı neredeyse.

Geriye doğru yaslandı. Akan burnunu silmek üzere elindeki selpakı kulandı. Her şey yetmezmiş gibi birde soğuk algınlığı başlamıştı. Başı çatlıyordu. Hasta olmak pek tarzı değildi; çünkü genel de mızmız herifin teki oluyordu. Zaten bünyesini genellikle ezik bir şekilde görmek istemezdi. Mert Korkmaz her zaman dimdik olacaktı.

Birden gelen hapşırığı koluyla dışarıya salmaktan kurtardı. "Resmen hasta oluyorum ya, resmen! Benim gibi bir adama bu yapılır mı? Üstelik artık tamamen yalnızken?" diye sitem etti.

Bilgisayardaki saatine baktı. İki saat kalmıştı çıkmasına... Aslında eve gidip dinlense hiç de fena olmayacaktı. Madem patrondu, bu hakkı vardı, kullanacaktı.

Yerinden doğruldu ve odadaki eşyalarını alıp çıktı. Hemen yan odasındaki açık kapıdan içeriye baktı. Elif bilgisayar ekranına gömülmüş klavyeye hızlı hızlı dokunuyordu. Kapının orada öyle durup, onu izlemeye başladı. Geçen günlerde kızın dayısıyla tanışmıştı. Adam baya üst seviyelerden biriydi. Onun ünlü bir avukat olduğunu öğrenmişti. Zaten akşamında da meraktan Can'a sormuştu. Can kendisini dedikodu kadın olarak suçlamış ve sonrasında da adam hakkında bilgileri vermişti.

Adamla tanıştığında, onun bariz bir şekilde Elif'in üzülmemesi için her şeyi yapacağını belirtmişti. Bunun aksini yapacak kişiyi de üstü kapalı bir şekilde tehdit etmişti. Mert o an adama kafasını sallarken, aklına zavallı Türker gelmişti. Çünkü o tanışma olayından iki gün önce; Türker çok güzel bir halt yemişti.

Herif beklemiş beklemiş daha fazla dayanamayacağını anlamış, tutmuş Elif'i öpmüştü. Sonra da kızın yanından kaçmıştı. Tam bir buçuk saat Mert'in odasında, deli danalar gibi dönüp durmuş ve ağıtlar yakmıştı.

İşin ilginç yanı Elif hiçbir şey belli etmemişti. Mert buna daha çok şaşırmıştı; ama Türker'e ağzına ne geldiyse saymıştı.

"Elif? Ne yapıyorsun böyle?" dedi hasta sesi kendini az da olsa belli ediyordu Mert'in.

Elif duyduğu sesle hemen toparlanıp ayağı kalktı. "Mert Bey! Ben dalmışım çok affedersiniz."

"Gördün onu, gördüm de ne yapıyorsun sen?"

"Nazlı Hanım'ın asistanı izindeymiş de onun yarın ki programını düzenliyordum."

Mert hemen kaşlarını çattı. Nazlı gerçekten de cesaretli bir kadındı. Kendini patronun karısı olarak görüyordu ki; böyle vurdumduymazlıkların içerisine giriyordu.

"Benim bundan ne için haberim yok peki?" Sesi sinir bozu bir şekilde gergin çıktı. Ağzından herhangi bir argo kelime çıkmasın diye de sıkıyordu kendini.

Elif hemen panik bir şekilde, elini kolunu nereye koyacağını bilemedi. Oysaki Nazlı kendisine Mert'in haberi olduğunu ve hatta Mert'in asistan kız gelene kadar, kendi asistanını 'kullanabileceğini' söylediği söylemişti. Hatta kullanmak kelimesi öyle aşağılayıcı söylemişti ki; Elif öğle yemeğinin on dakikasını tuvalette ağlayarak geçirmişti. Sonrasında da Türker gelip onu teselli etmişti. Hayır çok sonrasını aklına getirmek dahi istemiyordu şimdi.

AŞK MEŞK VE SAÇMA SAPANLIKLARI (#2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin