merhaba umarım hoşunuza gider.
iyi okumalar
- - - - -
"Gerçekten yaptın mı bunu, nasıl yaparsın ya." sesimi artık kontrol bile edemiyordum bile tam karşımda ki canımın parçası dediğim kişi sadece yere bakıyordu, kendini savunmaya bile çalışmıyordu.
"Bir şey söyle bana, kanıtları var Jeongin. İnanmadım Jeongin inanamadım 'benim sevgilim yapmaz' dedim."
susması artık benim sinirimi fazlasıyla bozuyordu.Omuzlarından tutup sarstım onu aynı zamanda sesimi yükseltmiştim. "Konuş yapmadım de, inanırım ya ben sana... Yapmadın?" sesim yumuşamıştı. 'yapmadın?' derken kafamı eğik tutarak onay almak istemiştim.
Sonunda yüzüme baktı, yüzünde hiçbir ifade yoktu sadece boş boş baktı bana. "Yaptım Felix. Ben yaptım." dediğinde omzunda ki gevşeyen ellerimle onu iteledim.
"Dört yıl, dört yıl bizi kandırdın mı? Jeongin nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabildin. Ben sana sarılıp ağlarken hiç mi kötü hissetmedin?"
"Hissetmedim."
Geri geri adımlar atmıştım, o ise samimiyetsiz bir şekilde gülümsemişti.
"Sevmiyor muydun beni?"
"Bir önemi mi kaldı sevgimin?"
"Ne sevgisinden bahsediyorsun? beni kandırdığın yıllarımızdan mı? intikamımı alacağım Jeongin, Tanrı şahidim öylece kurtulamayacaksın."
Diyerek arkamı dönüp geldiğim apartmanından hızlıca çıkmıştım.Nasıl bu kadar iyi oynayabilmişti? en son bekleyeceğim insan bile değildi.
Annem seni çok severdi Jeongin.
- - - - -
Felix çıktığı apartmandan hızlı hızlı yürüyerek arabasına geçmişti, titriyordu. Gözlerini kapatıp kendine gelmeye çalıştı, derin derin nefesler aldı.
Sonunda biraz olsun normale dönünce arabasını çalıştırdı. Hâlâ şoktaydı atlatamıyordu içindeki duygunun ne olduğunu bile bilmiyordu, sadece kötüydü, kötü hissettiriyordu.
Felix'in aklı evine dönene kadar hiç ama hiç susmamıştı. Sürekli konuşmuştu, sürekli onun göremeyecek kadar aptal olduğunu söylemişti.
Buna karşı o sadece direksiyonunu sıkabilmişti.
Aklı almıyordu Felix'in. Jeongin nasıl böyle biri olabilirdi, ne sebebiyetle yapmıştı bunu, eline ne geçmişti, neden öldürmüştü annesini? Jeongin onu seven, onun üzülmesine kıyamayan değil miydi?Evine varan Felix hiçbir şey olmamış gibiydi ama yüzü anlatıyordu üzüntüsünü, yavaş yavaş yürüdü bu sefer, evine geçti.
Salonun ışığını açık görünce oraya gelmişti, abisi burdaydı. Masanın önündeki koltukta bacakları açık ve fazlasıyla kambur bir şekilde oturuyordu.
"Abi?" dediğinde masada ki bardağın kenarlarında parmağını gezdiren Minho ona dönmüştü.
"Gelmişsin." diyerek tekrar önüne dönmüştü.Felix yanına oturduğu abisine bakıyordu, sadece izliyordu onu. "İnanmak istemiyorum Felix, gerçek olmaz." diyerek Felix'e dönmüştü Minho, kafasını ellerinin arasına alıp geri bırakmıştı.
"O böyle biri değildi ki, ne olmuş ona böyle."
"Aslında hep böyleymiş abi, cinayet dört yıl önceydi." dediğiyle Minho birden kahkaha atar olmuştu.
"Doğru ya, kaçtınız siz 18 mi?" demişti kafası pek yerinde olmadığı anlaşılan Minho.
"19." demişti Felix, ellerine bakmıştı, sonra da bileğine. Hediyesi eskimişti ama değerinden bir şey kaybetmemişti onun için.
Eskimiş iplerin düğümüne attı elini sıkı bir düğüm olmasına rağmen açmaya çalıştı, koparmak istemiyordu Jeongin'in hediyesini.
"Dur ben çıkarayım." dedi Minho kardeşine kim tarafından verildiği bilekliğe elini attığında.
Gülümsedi Minho kaç yıllık arkadaşından, Jeongin'den bunu beklemiyordu tabii.
Felix abisine bakıyordu onunda Jeongin'i çok sevdiğini biliyordu, onun da en az kendisi kadar şoka uğradığını da biliyordu.Minho düğümü çözünce gülmüştü, çok büyük bir başarı elde etmiş gibi hissetmişti.
Eline aldığı bileklikle ayağa kalkınca Felix kolundan tutup oturtmuştu onu."Bana ver."
"Sen atamazsın."
"Atacağım, bırak ben atayım Minho." onu hatırlatan her şeyi yakıp yıkmak istese bile sadece bir kutuda saklamak istiyordu.
"Felix... Her neyse sen bilirsin." Anlamıştı Minho, atamayacağını biliyordu ama bir şey dememişti.
"Teşekkürler." diyerek Minho'nun elindeki bilekliği alıp odasına geçmişti.
Odaya girdiği gibi her yerde onu görür olmuştu Felix.
Aklından gördükleriyle sınırlı değildi bu, duvarındaki fotoğrafları, seçtikleri eşyalarla da süsleniyordu.Her yerde o vardı, sanırım gerçekten de canımın parçasıydın diye geçirdi içinden Felix.
Yere çöktü birden abisine sesini duyurmak istemeyerek sessiz sessiz ağlamıştı, normalde onu arayıp yanına çağıracağını bilip yapamadığı, sebebi o olduğu için daha çok ağladı.
"Keşke son olduğunu bilerek öpüp sarılsaydım sana." diyebilmişti yaşlarının arasında, biraz daha ağladı içini döktü az da olsa kendini iyi hissettiğinde odasından çıktı, evin depo olarak kullanılan odasından orta boyutlarda olan bir karton kutu aldı. Evde karton kutuların olması babasının annesinin ölümünden sonra taşınmakta ısrarcı olmasından dolayıydı.
Ama inatla vazgeçmemişti babası, zar zor ikna ettikleri babası sadece ertelediğini söyleyip kutuları dahi attırmamıştı. Çünkü en ufak bir kafa esintisinde gideceğini söylerdi.
Felix kutu halini almamış olan kartonla odasına geçti.
Yere oturup kutu haline getirdiği kutunun altını bantlamıştı.Topladı Felix, onunla anısı olan her şeyini topladı.
Duvardaki fotoğrafları yavaş yavaş söktü, kendi içinde duvarda iz kalmamasını bahane ederken içten içe zarar vermek istemiyordu fotoğraflarına.Sonra evinde turaladı en ufak hatırlatan bir şey aradı.
Lisede anneler günü için beraber annesine aldıkları vazoyu gördü.Sinirle vazoyu aldı eline, o kadar şıkmıştı ki ince bir cam olsa çoktan paramparça edebilirdi. Yere atıp paramparça olmasını istedi kendisi gibi o da paramparça olsun istedi.
Vazoyu biraz havaya kaldırıp sertçe yere atacakken aklına annesine hediyeyi verdikleri gün geldi.
Çok sevinmişti annesi göreceği son anneler günü olduğunu bilmeden sevinmişti, katilinin yanında olduğunu bilmeden teşekkür etmişti sarılıp öpmüştü çocukları.Hatırladıklarıyla kafasını olumsuz anlamda sallamaya başladı hızla, inanmak istemiyordu kabullenemiyordu hâlâ yapmadığını söylemek, inanmak istemiyordu.
Vazoyu yerine, vitrine bıraktı yavaşça titreyen ellerinden düşüp kırılmasını istemişti.
İki elini de yasladı vitrine kafası eğik bir şekilde bir karış uzağında ki vazoya baktı.Bu sefer daha sakin bir şekilde ağladı, odasında ki gibi çöküp saçlarını yolmamıştı hiç değilse. Bekledi bekledi en sonunda onu da alıp kutuya koydu.
Sonrasında salonda sızan abisini, abisinin eski odasına zorla götürüp Jisung'a abisinin burda kalacağını bildirmişti.
Kutuyu alıp dolabının boş bir yerine koymuştu.
Sonrada uyumaya hazırlandı ama sadece hazırlanabilmişti, uyuyamamıştı, tüm gece eskiyi düşünüp durmuştu.Sabaha karşı uykusuzluktan resmen bayılmıştı Felix.
Kapalı gözleriyle susmayan aklı bile mayışmıştı, susar olmuştu.Felix o gün fark etmişti kapalı gözlerle ağlanılabildiğini, hep kapalı gözle ağlanılmaz ki diye düşünürdü.
Jeongin bunu da öğretmişti ona.
- - - - -
jeongin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a little death-jeonglix ✓
FanfictionEğer 'en güvendiğiniz tarafından nasıl sırtınızdan bıçaklanılır?' ya da 'güven verdiğiniz insanı nasıl mahvedersiniz?' adlı bir konu işlenseydi en büyük örneği biz olurduk. (angst) • jeonglix, minsung