Leaving Tonight

126 12 56
                                    

Bakugou'nun ağzından

Sonunda hafta sonu gelmişti. Shoto da dahil olmak üzere çoğu kişi yurtta değildi. Ben, inek Deku ve boktan saç dışında başka birine rastlamamıştım. Kendime ve özgünlüğüme ayıracak vaktim boldu ama şu an daha önemli bir konuyla ilgilenmeliydim.
Aslında yarın için ayarladığım Endevour'un evini basma planını sanırım bugün içinde yapacaktım çünkü içimde gerçekten kötü bir his vardı. Normalde Shoto her evine gittiğinde oluşan bu his bu sefer daha güçlüydü ve beni korkutmaya yetiyordu.
Yanıma cep telefonum dışında bir şey almama gerek yoktu bu yüzden üstümü değiştirir değiştirmez ben de yurttan çıktım. Shoto yurttan ayrılalı 2-3 saat olmuş olmalıydı. Çoktan evde "antrenmanına" başlamıştır diye düşünüyordum. Direkt içeriye dalmak Shoto için iyi olmayacağından Endevour evden çıkana kadar dışarda bekleyecektim.
Evleri çok yakın bir yerde değildi ama uzak da sayılmazdı. Oraya gitsem de beklemem gerektiğini bildiğim için yürümeye karar verdim.

Eve doğru yürürken her attığım adımda içimdeki endişe daha da artıyordu. Bu da her geçen saniye adımlarımın daha da hızlanmasına.

Eve varmama birkaç dakika kaldığında ise koşuyordum artık.

Ama her şekilde beklemem gerekiyordu. İçeriye girersem daha büyük bir sıkıntı çıkabilirdi.

Sonunda eve varabildiğimde etrafı incelemem için fırsat yakalamıştım. Şanslı olmalıydım ki yakınlarda kimse yoktu. Etrafı inceleme işim bittikten ve göze batmayacak bir yere girdikten sonra evlerini dıştan da inceledim.

Ev oldukça büyük bir alana sahipti. Duvarlar ise fazla uzun.
Bunlara rağmen bir tane güvenlik görevlisi bile ortada görünmüyordu. Sanırım "bir numara" kendisine fazlasıyla güveniyor.

Zaman geçiyor.

Buraya geldiğimden beri dış kapıya uzak bir yerde evden birilerinin çıkmasını bekliyorum.
Saniyeler, dakikalar hatta saatler geçiyor ama kimsenin çıktığı olmuyor.
Giderek artan endişeme yenik düşüp giderek kararan havayla beraber içeriye girmek için hareketlenirken bu sefer onu görüyorum işte.

Hırpalanmış bir şekilde çıkıyor.
O kadar üzgün ki önüne çıkan her şeyi yakacak gibi arabasına biniyor.
Bu hayal kırıklığı değil.
Gerçekten bir baba gibi görünüyor birkaç saniyeliğine o an gözlerime.
Çocuğu için endişeli biri gibi...
Onu üzgün görmek alışılmış bir şey değil ve hayra alamet de değil!

Gördüğüm surattan sonra korkudan dizlerimin üstüne düşüyorum.
Korktuğum şeyin başıma gelmiş olmasını kaldıramıyorum.
Oysa biliyordum ama bununla birazdan yüzleşecek olmamı kaldıramıyordum.

Ellerim hemen telefonuma gidiyor ve ambulansı arayıp durumun ciddi olduğunun üstüne basarak yardım istiyorum. Sonra ise her saniyemin değerli olduğu aklıma geliyor ve Aizawa sensei'e sadece mesaj atıp içeriye koşuyorum.
Hiçbir kapı kilitli değil. Ne bahçenin ne de evin kendi kapısı...
(YN-ne hikmetse unutmuş endo)
Evde tüm odalara girerek onu arıyorum bir yandan da ismini haykırıyorum ki en azından iyi olduğunu öğreneyim. Ama hiçbir ses gelmiyor.
Sonunda bir oda buluyorum. İçeride olduğu bariz belli olan. Kapıyı açmama bile gerek kalmıyor.
Kapının altından bana doğru akan kırmızı sıvı her şeyi anlatıyordu. Bir an tüm dünyam kelimenin tam anlamıyla karardı. O kadar karardı ki hiçbir şey göremez oldum, duyamaz oldum. Korkudan çılgına dönmüş kalbimin bir an durduğunu sandım.
Kapıyı açınca karşılaşacağım bedenin hâlâ yaşıyor olması için tanrıya yalvarmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu.

Ama benim kendime toparlanmam için bile ayıracak vaktim olmamalıydı. İlgilenmem gereken tek şey Shoto'ydu çünkü. O yaşıyordu ve yaşayacaktı.

İçeriye girerken kapıyı dikkatlice açtım. Düşündüğüm gibi hemen yan tarafta Shoto vardı.
Baygındı ama nefes alıyordu. Bu biraz olsun rahatlamama sebep olmuştu.

Yanına yaklaştığımda ise öncelikle kanamanın nerede ve ne kadar derin olduğuna bakmak oldu işim. Yavaşça vücudunu düz bir şekilde kana boyanmış zemine koydum.
Göğsünde, tahminen kalbine yakın bir yerde bıçak izi vardı. Fazla derin olmamasına karşın tehlikeli bir bölgeydi. Üstümdeki ceketi çıkardığım gibi pansuman yapmaya başladım. O sırada Shoto da gözlerini açıyordu. Rahat bir nefes alarak dikkatini üzerime çekmeye çalıştım.

-Hey- hey Sho, sevgilim sakın gözlerini kapama. Dayanman gerek tamam mı? Ben yanındayım.

-Kats-

Konuşmaya çalışıp acıdan tek kelime bile söyleyememişti.
O acı çekmek zorunda kalmayabilirdi. Eğer Endevour varken içeriye girme cesaretim olsaydı...

Ama şu an
Pişmanlığım sırası değil.

Shoto'yu ayık tutmalıyım.
Kanamasını durdurmalıyım.
Ambulans gelene kadar onunla ilglenmeliyim.

Peki ya Endevour? Birisini getirmek için mi evden çıkmıştı? Neden sadece ambulansı aramadı?!
Shoto'ya bunu yapacak kadar ileriye gitmiş olamaz!..
Evde onu bu şekilde bırakıp...

-Katsuki?.. Lütfen, git buradan... Yalvarırım!..

Düşüncelerimden sıyrılıp tekrar sesle beraber Shoto'ya odaklandım. Endevour'la sonra ilgilenecektim zaten. Kendi ellerimle mezarını kazmak Shoto'nun iyi olduğundan emin olunca yapacağım ilk işti.

-Sadece beni dinle, Sho. Sakın kendini bırakma tamam mı? Çok az kaldı. Ambulans-

-Hayır!.. Gidemem... Hastane olmaz. Babam birisini ge-

-Sakin ol tamam, babanı gördüm çıkışta onun getireceği kişiyi ben de biliyorum. Söyledi. Lütfen kendini yorma şimdi.

Yalan söylemek şu an için en iyisi olacaktır. Başka türlü Shoto inanmayacak ve daha fazla kendini yoracak.

Zamanın hızla(?) geçmesine karşın asla bir siren sesi duymuyordum ve Shoto ise giderek daha da kötüleşiyordu. Saniyeler mi oldu saatler mi asla anlayamıyordum gerçi.

Tek düşündüğüm şey ellerimin altında atan kalbin durma ihtimaliydi.

Hayır, hayır, hayır bununla asla başa çıkamazdım. Onu kaybedemezdim. Düşünceler kafamı o kadar meşgul ediyordu ki artık göz yaşlarımı bile tutamaz olmuştum.

Hayır, bu olmayacak, izin vermeyeceğim ona bir şey olmasına.

Tanrıya ne zamandan beridir bu kadar inanıyordum hiçbir fikrim yok. Ama ondan başka sığınacak kimsem yoktu, Shoto için.

Kan akışı giderek yavaşlasa da Shoto giderek daha da halsizleşiyordu. Konuşarak dikkatini üstüme toplamaya çalışsam da nafile... Artık daha fazla dayanamam der gibi bakıyordu gözlerime..
Sanki veda etmek istiyordu artık.
Söylemek istediğim onca şey olmasına rağmen sadece fısıldayarak birkaç kelime söyleyebildim.

-Daha zamanı değil... Herkesin sana ihtiyacı var... Benim sana ihtiyacım var, Shoto...

Henüz seni yeteri kadar sevememişken, öpememişken, sarılamamışken...

-BENİ BIRAKIP HİÇBİR YERE GİDEMEZSİN, SHOTO!

YAZARKEN ÇOK UTANDIM APDMAPEÖSPWÖDĞWLSĞSĞELDŞ
OFFF BAKUGOU NASIL DA AŞIK OLMUŞ BÖYLE🤩🤩🤩🤩🤩

Bi dahaki bölümde görüşEBİLMEk dilekleriyle
Kendinize iyi bakiniz😍🙏

What A Waste~ TodoBakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin