Geceler üzerinize geldiğinde, sürekli mışıl mışıl uyuduğunuz yatakta artık diken üstünde yatıyormuş gibi hissettiğiniz de kalbiniz de bir sorun olduğunu anlıyordunuz. Ya da saatlerce uyurken hayat öylece akıp giderken tutmaya çalışmazken anlıyordunuz bir sorun olduğunu.
Sizi gören ve duyan biri olduğunda artık tek korkunuz onu kaybetmek olurdu. Çünkü bilirdiniz artık eksik hissedecektiniz. Ve o kadar eksiktiniz ki bir parçanızı daha kaybetmek sizin ölümünüz demekti.
Ben o parçamı kaybetmiştim.
O konuşmanın üzerinden 5 gün geçmişti. Ben günde 13 saat uyuyor, okula gidiyor sonra eve geliyordum. Reha ise... Onu 5 gündür görmemiştim. Benim kadar kötü olduğunu biliyordum ama ikimiz içinde ipler artık eskisi kadar açık değildi.
Biz o ipin üzerinde yürürsek ya birbirimize sarılırdık ya da düşerdik. Sorun o ipin üzerine çıkmıyor olmamızdı.
Okuldan çıkıp sahile doğru yürürken üzerinde normal bir hırka dışında hiçbir şey yoktu.
Sıkı giyin.
Burnumu çekip saçlarımı geriye attım. Banka oturup ayaklarımı ileri uzattım. Yemek yemeyi de iki gündür unutuyordum. İçimden hiçbir şey gelmiyordu.
Yanımda bir hareketlilik hissettiğim de başımı hafifçe çevirip kim olduğuna baktım. Atlas görmeyi beklediğim son insan bile değildi. "Senin ne işin var burda?"
Bir adresi elime tutuşturduğun da kağıda baktım. Sonra tekrar Atlas'a baktım. "Bu ne?"
"Sevgilinin yeri."
"İyilik melekliğine mi başladın?"
"Hayır." Bana baktığında yüzünde buz gibi bir ifade vardı. Atlas ile Reha arasındaki fark buydu. Atlas gözlerinde öfke besliyordu, Reha ise bomboş bakıyordu. Reha'yı tanımadan önce Atlas'ın gözlerinden korkardım. Ama şimdi asıl korkulacak olanın Reha'nın gözleri olduğunu anlamıştım.
"Film çekmiyoruz sana gelip sevgilinin yerini söyleyip onu kurtar diye saçma sapan sözler etmeyeceğim."
"Yaptığın şey ona benziyor."
"Ona borcum vardı. Ve şuan kapandı."
Kağıda bakıp tekrar denize baktığım da ayağa kalkıp bana bakmıştı. "Biz onunla birbirimize acımayız. Günlerdir geberene kadar dayak yiyor. Git bir şeyler yap ya da yapma. Ben üstüme düşeni yaptım."
Arkasını dönmüşken ona seslendim. "Onu seviyorsun değil mi?"
Alayla gülüşünü duyduğumda yüzünü bana döndü. "Peri masalında değiliz, ne o ne de ben birini sevecek yaşı çoktan geçtik."
Elimdeki kağıdı salladığım da kağıda bakıp bana baktı. "Yüzündeki yara, o yara benim yüzümde olmalıydı."
Kaşlarımı çattığımda devam etti. "Benim korkaklığımın bedelini o ödedi. O zamanlar birbirimizi sevecek kadar kalbimiz vardı. Borcumu ödüyorum ben."
"Onun kalbi var."
"Onun kalbi sadece sana var." Cebinden sigarasını çıkarıp dudağına yerleştirdi. "Eğer buraya gidersen şunu unutma. Yolundan dönmeyecek. Dramatik sahneler gibi bu sen değilsin diyerek bitmeyecek."
Ayağa kalkıp kalbim belki de atmayı bırakırken nefesimi tuttum. "O, tam olarak o kişi. Ne aşk ne de bir sevgi. O geç kalınmışlığın üstünü örtemez."
"Yeter."
Omuz silkip arkasını dönüp yürürken arkasından bakmadım. "O senin abin."
Sesli gülüşü kalbimde buzdan bir tabaka oluşturmuştu. "O benim abimdi, sonra bizi iki düşman gibi büyüttüler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAAT 11.24 yarı texting.
Teen Fiction*tamamlandı.* Tam intihar etmek üzere olan bir çocuğa mesaj atsaydınız ne olurdu? "O gece." "Efendim?" "O gece bana tam saat 11.24 de mesaj attın. Ölecektim, Hayal. Eğer bir dakika sonra yazsaydın, ölecektim." Yüzümde silik bir gülümseme oluştu. "...