Her çocuk aynı büyümezdi. Her çocuk yatağa mutlu girmezdi. Her çocuk güzel kelimeler duyarak oturmazdı evinde.
Bazı çocuklar susardı. Bazıları konuşurdu. Konuşunca hayat daha berbat olurdu. Bunu fark edince artık hep susardı. İçindeki çocuğu hep susturmaya çalışırdı.
Bazı çocuklar hayal kırıklığı olmak istemezdi ama olurdu. Bazı çocuklar ise sadece sevilmese bile anne babası birbirini sevsin isterdi.
Bazı çocukların tek hayali güzel bir çocukluk geçirmekti. Ama bu hayallerine hiçbir zaman erişememişlerdi.
Bazı çocukların çocukluğu yangın yeriydi.
Bazı çocukların çocukluğu küllerin arasına gömülmüştü.
Bazı çocuklara... kimsenin bazı çocuklar olmasını istemeden...
Çocuk parkındaki salıncağa yavaşça oturduğumda bedenimdeki ağırlık yavaşça kendini belli ediyordu. Nefes alışverişim oldukça yavaştı ama kalbim kulağımda atıyordu. İyi miydim? İyiydim.
Ayaklarımdan yardım alarak yavaşça kendimi sallarken telefonumu çıkardım. Arayabileceğim birini düşündüm. Tek istediğim kötü olduğumu söylemekti.
Ben gerçekten kötüydüm bu gülüşlerin hepsi suratımda eğreti duruyordu ama bunu anlayacak hiçbir insan edinmemiştim. Bu yalnız hissettiriyordu. Hemde çok. İnsanlar her ağladığında orda olurdum. Ama ben her ağladığımda yanımda kimse olmazdı. Olmalarını isterdim.
Ağlayacak ya da gerçekten kendim olacak kadar güçlü değildim, sanırım.
Yanımdaki salıncakta bir hareketlilik hissedince göz ucuyla oraya baktım. Oradaydı, Reha Toprak Vural.
Sustum, o da sustu. Nefes aldım, o da nefes aldı. Öldüm, yaşattı. O ölüyor muydu, ölüyordu. Yaşatabilir miydim? Yaşatmak isterdim.
"Sadece..." Nefesimi verdim yüzüm hâlâ yerdeki taşlara bakıyordu. Gözümden bir damla yaş ellerime düştü. "Sadece iyi olmak istedim."
"Hayatımın çoğu zamanını insanların takdiri için harcadım," Burnumu çektim. "Onların gözünde iyi olursam iyi olurum sandım."
"Onların gözünde başarılı olursam bu beni tatmin eder diye düşündüm." Bu sefer ellerimi birleştirdim. Tırnaklarım etime battı. Canım yandı. Canım çok yandı.
Reha önümde diz çöktüğünde ellerimi ayırdı. Tırnaklarım avuçlarımı kanatmıştı.
"Sevilmek bile istemedim, Reha. Yemin ederim, birbirlerini sevsinler annemin kalbi kırılmasın ama ben sevilmesem de olur dedim."
Beni kendine çektiğinde başımı omzuna bastırıp bana sarılmıştı. Teselli cümleleri kurabilirdi, çekip gidebilirdi. O sarılmayı seçmişti.
Yalnız kalmaya veya yalnız hissetmeye alışkındım. Her anlamda ve her an. Hayatımda çoğu zaman düştüğüm an annemi yanımda istemiştim. Ya da her an elimi anneme uzatarak yürümüştüm. Ve hayatımda belki de ilk defa annem dışında birini dolaylı yoldan yanımda istemiştim.
O telefonu açmasaydı ya da gelmeseydi belki de her şey daha kolay olabilirdi. Çünkü ben hissettiği en ufak şefkat duygusuna bile kalbini yollarına serecek bir insandım. Şimdiden kalbim sanki kurtarılmış gibi çarpmaya başlamış karşımdaki insanı mutlu etme düşüncesiyle etrafta konuşmaya başlamıştı.
Kibrit çöpü mezarlığında bir cümle okumuştum. Kim beni azıcık sevecek gibi olsa, onu kalbim patlayana kadar seviyorum.
Size naçizane bir tavsiye. Tutunmaya muhtaç birine saç teli bile uzatmayın, tutmayacaksanız. Onu halat sanabilir.
Elini saçıma koyduğunda gözlerimi sımsıkı kapattım. Saçlarımı yavaşça severken benim de hıçkırığım artık kendini bırakmıştı.
"Ben yanındayım."
İki kelime.
Ben.
Yanındayım.
"Öyle deme Reha, diyen herkes gitti. Sen gidersen de dayanırım ama sözünü tutmamış olman..."
Ensemdeki yara izini öptüğünde birkaç saniye yerdeki taşlara baktım.
"Ben yanındayım, her zaman, her koşulda. Olacağım. Yaralarından öperim, her zaman. Elinden tutarım, Hayal."
Bu sefer saçlarımın üzerine küçük bir öpücük kondurdu. "Sadece kaldırmak için değil, kalkmak içinde. Sana tutunurum Hayal, seni tutarım."
"İyi ki varsın, Reha..."
"Bunu söyleyen ilk insansın."
Kollarımı boynuna doladım. "Bunu hep söyleyen insan olmak istiyorum."
Nefes verdim. Kalbimdeki baskı biraz olsun azalırken bu saniyelik rahatlamanın sahibine sarıldım daha çok.
"İyi ki buradasın, hep kal."
"İstediğin her an kalırım."
"Hep isterim."
"Hep kalırım."
"Tamam o zaman."
"Tamam o zaman."
○
*geçiş bölümdür.* :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAAT 11.24 yarı texting.
Novela Juvenil*tamamlandı.* Tam intihar etmek üzere olan bir çocuğa mesaj atsaydınız ne olurdu? "O gece." "Efendim?" "O gece bana tam saat 11.24 de mesaj attın. Ölecektim, Hayal. Eğer bir dakika sonra yazsaydın, ölecektim." Yüzümde silik bir gülümseme oluştu. "...