07

10.4K 537 111
                                    

Hayal Uz.

"Çok acıktım."

"Hiç şaşırmadım."

Efsun'a bakıp ofladım. "Annemler anneannemlere gitti. 4 gün yoklar. Bu da evde makarna dışında yemeğim yok demektir."

"Malzeme alıp yapmayı deneyebilirsin."

"Evet. Ama pek yemek yapacak havamda değilim. Bugünler de ders çalışma ve kitap okuma hevesim yeniden benimle, onları kaçırmadan kafamı dersten kaldıramıyorum."

"Üşengeç."

"Efsun!"

Efsun durup arkaya baktığında ben de durmuştum. "Naber?"

Efsun'un saçlarına bir öpücük bırakıp başına bir kolunu sarıp kendine çekmişti. Onları yalnız bırakmanın doğru olduğunu düşünüp onlara el salladım. Efsun bir şey demeden arkamı dönüp hemen okuldan çıktım.

Sevgilin var ayol ne yapacaksın sanki benim boş midemi. Tabii Yağız bir dağ ayısı olmadığı için bunu söyleyebilirdim. Yoksa kızlarımı erkolara bırakmaya hevesli değildim.

Yürürken bankta oturup sigara içerek kitabı okuyan Rehayı görünce gülümsedim. "Selam."

Neşeyle önünde durduğumda başını kaldırıp bana bakmıştı. "Selam."

"Kaçıncı sayfaya geldin?"

"164 şimdilik. Sen?"

"Ben 203." Üstünlükle sırıttım. Ehe.

"Ben ikinci defa okuyorum." Fark ettiğim ayrıntıyla attığımı sandığım gol kendi kaleme geldiğinde iç sesim de sakince yerine oturup saçlarını düzeltti.

"Aç mısın?"

Sorduğu soruyla hevesle başımı salladım. "Çok fazla."

"Tavuk pilav sever misin?"

"Çok fazla."

"Pekâlâ."

Ayağa kalkıp kitabı çantasına koyarken yürümeye başlamıştı. Peşinden yürümeye başladım. Kar tutmuştu ve adımlarından yürümek eğlenceliydi. "Deri ceketle üşümüyor musun?"

"Ben pek üşümem."

"Süper güç gibi. Ben evde bile kazaklarla dolaşıyorum."

Sessiz kaldığında ben de tekrar sokaktaki karı izleyerek yürümeye devam etmiştim. Sahilde bir yere geldiğimizde deniz havası yüzümüze çarparken güzel kokuya gülümsedim. "Sen otur ben alayım."

"Yok ben de geleyim."

Seyyar arabaya yaklaştım onunla beraber. "Ahmet abi iki tam alalım biz."

Sonra onay ister gibi bana baktığında başımı salladım. Koku beni gülümsetirken Reha iki ayran aldığında ben hepsini ödemiştim. O da cüzdanını çıkardığında ben tabakları alıp taburelere yürümeye başlamıştım. Çok geçmeden söylenme sesiyle peşimden gelmişti.

"Neden ödedin?"

"Karnımı doyurma arkadaşım olduğun için. İçimden geldi valla ters tepki verirsen kalkar köşede yerim."

"İyi. Bir dahakine ben ısmarlarım bu sefer de sen ters tepki veremezsin."

Omuz silktim. "Olur."

İştahla pilavı yerken önüme ittiği birkaç biberi de ağzıma atmıştım. "Of, fenaymış bu."

"Ahmet abi kendi memleketinden getiriyor ondandır."

"Sen hep geliyor musun böyle? Dün kitapçıda ki adamı da tanıyordun."

"Belirli yerlere gidince istemsiz bir tanışıklık oluyor."

"Anladım."

Hafif ellerimi birbirine sürterek denize baktım. Soğuk havalar çok güzeldi. Sıcaklardan daha güzeldi. Doğa kendi kendine kalıyordu. İnsanlar çok fazla içine giremiyordu.

"Üşüdün mü?"

"Hava kaç derece tabii üşüdüm."

Çantasını açıp bir eldiven çiftini uzattığında eldivene baktım. "Seninde ellerini kıpkırmızı olmuş sen tak."

"Al."

"Gerek yok, birazdan elimi cebime sokarım hem."

"Hayal, rica ediyorum."

"Teşekkür ederim."

Eldivenleri elime taktığımda büyüklüklerini göstermek için Rehaya ellerimi salladım gülerek. Yüzünde hafif bir tebessüm oluştuğunda yüzüne daha dikkatli baktım.

Aslında güzel bir yüzü vardı. Yarasını sevmiyordu ama o bile güzeldi yüzünde. Kahverengi gözleri vardı. Normal bir yüzdü. Mükemmel miydi? Hiçbirimiz değildik.

"Yüzündeki yara." Durdum. Haddim değildi ama o an istemsiz ağzımdan çıkmıştı. Gözlerini tekrar bana çevirdiğinde ben de ona bakmaya devam ettim.

"Ne zaman oldu?"

"9 yaşında."

Kim yaptı diye soramadım. Nedense o an gözlerinde gördüğüm ifade yüzünden ellerimi ateşe dokunmuş gibi kaçırasım gelmişti. Gülümsedim hafifçe.

"Ben de küçükken hep o yaşlarda ağaçlardan düşerdim."

Konuyu kapattığım için sevinmişti. Onu üzen şey neyse ağır geliyordu. Bunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. Görmeye çalışmak yetiyordu.

"Sakar bir şeye benziyorsun zaten."

"Sakar değil denge problemi olan bir çocuk olmak benim suçum değildi. Bu yüzden hep düşerdim. Hatta bak."

Dudağımın üstündeki izi gösterdim. "Bunu bir ara yolda koşarken düşünce yapmıştım. Çok korkunçtu. Bir sürü kan akmıştı."

Reha da dudağıma baktığında ben de masanın üzerinde göstermek için eğilmiştim istemsiz. Soğuk havayla karışık anlamadığım kokusu bir anda yüzüme çarpmıştı. Yüzünün çok yakınında olduğumu fark ettiğim anda gözümü büyütüp geri çekildim. O da bir an irkilip dik durmuştu.

"Rahat durmuyormuşsun desene."

Ensesini kaşıyarak mırıldandığında ben de başımı salladım. Boynumun kızardığını hissediyordum ama şükür ki atkı sarılıydı.

Telefonum çaldığında ekrana bakıp komşumuzun ismini görünce açtım hemen.

"Efendim, Habibe abla?"

"Hayal kızım, sizin evi su basmış kız."

"Ne?"

"Bir şeyi açık unutup mu gittin? Allah seni ne yapmasın."

Sabah duş alacağım diye doldurmaya kalktığım küvet gözlerimin önüne gelirken arka fonda samanyolu fon müziği çalmaya başlamıştı.

"Bir şey mi oldu?"

Rehaya baktım. "Yok..."

Gülümsedim sakince. "Annem beni hakkım ve rahmetime kavuşturacak onun haberini aldım..."

SAAT 11.24  yarı texting.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin