"Noldu Hazan?!" Hâlâ merdiven dibinde oturuyordum. Artık ağlamıyordum, hıçkırmıyordum da. İç çekişlere dönmüştü hıçkırıklarım. Yerdeki fayanslara bakıyordum sadece. Müge kolumdan sallayarak göz göze gelmemizi sağladı.
"Yalnızlığı hak ediyormuşum ben." Müge anlamazca baktı bana. Kolumdan kaldırarak asansöre soktu hâlâ ağzımda 'yalnızlığı hak ediyormuşum' diye mırıldanıyordum. Eve girdiğimizde Müge üstümü başımı değiştirdi, yüzümü yıkadı koltuğa oturtup önüme de bir bardak su koydu.
"Hadi iç biraz, daha sakinsin şuan. Sonra bana anlat tamam mı?" Önümdeki bardağa uzanıp, tek dikişte bitirdim. İçimdeki yangın sönmemişti, değil bir bardak deryalar söndüremezdi yangınımı.
Olayları yer yer ağlayarak yer yer kahkaha atarak anlatmıştım sinirden ne yaptığımın farkında değildim. Müge kafasını eğerek bir süre düşündü.
"Ben Devrimi tanıdıysam bu onun söyleyebileceği bir laf değil. Sinirle söylemiş, tâbi ki haklı çıkarmaz. Ama yine de üzme kendini bu kadar, bak benimde içim parçalanıyor seni böyle gördükçe." Kafamı dizlerine yaslayıp gözlerimi kapattım, bir süre hiç uyanmak istemiyordum.
...
"Dikkat et kendine tamam mı? Zaten bir şey olursa gelirim." Kafa sallayarak Mügeyi öpüp arabadan indim. Yavaşça karşımdaki eve baktım, boğazı gören ev.
"Hoşgeldin güzel kızım." Erkan amcanın gülen sesiyle yanına gidip sarıldım. O da bana sarıldı, daha önce bir çok kez geldiğim evin yolunu yürüdüm Erkan amcayla birlikte. Güvenlik gülümseyerek kafa selamı verdi. Alışık olduğum evin kapısından girdim, evin dışı gri olduğu gibi içindeki birçok şeyde gümüş ya da bronzdu. Eski mimarileri andıracak şekilde ama bir yandan da modern dizayn edilmişti.
Birkaç kere Erkan amcayı ziyarete gelmiş kapının karşısındaki geniş salonda oturup yine kapıdan çıkmıştım. Şimdi ise oğlunun kırdığı kalbini onarmaya yine oğlunun büyüdüğü eve gelmiştim. Birkaç gündür şirkete gitmeyince Erkan amca aramıştı, olanları kısaca bahsettiğimde yanına gelmemi, zaten yalnız olduğunu söylemiş ve Devrime sayıp sövmüştü. Ben de kendimi iyi hissettmek adına bu pamuk yüzlü, sürekli gülen adamın yanına gelmiştim.
"Hadi gel bak, tatlı hazırlattım senin için. Seversin." Kafa sallayarak masaya oturdum, önümdeki çikolatalı tatlıyı didikliyordum. Birden elime vurulmasıyla gözlerimi Erkan amcaya çevirdim.
"Nimetle oyun olmaz." Dudağımı büzerek çatalımı bıraktım.
"Devrim hakkında konuşmak yok. Devrim için üzülmekte yok. Şimdi gel önce birkaç işimizi halledelim sonrasına sonra bakarız aman!" Gülerek masadan kalkmasıyla bende hafifçe gülümseyip arkasından gittim.
Bir süre işlerle ilgilenmiş toplantıları planlamıştık, dosyalardaki eksikleri halletmiştik. Akşama doğru birlikte geçmişten sohbet etmiştik. Sanki karşımda on yılların olduğu bir adam değilde yaşıtım vardı. Gece yarısını doğru ikimizin de uykusu gelince ve konuşmaktan yorulunca merdivenleri çıkmaya başladık. Merdivenlerin olduğu duvarda hep resimler vardı, kimisi böcek, kimisi doğa, kimisi hayvan, kimisi bitki... Çeşit çeşit mükemmel resimler vardı, kimin çektiğini tahmin edebiliyordum. Yavaşça yürümeye devam ettim, bütün kapılar aynıydı ama bir tanesinde ODTÜ'nün Devrim stadının posteri vardı. Tam yanındaki odanın kapısında da bir sürü fotoğraflarla dolu bir kapı vardı.
"Bunlar küçükken kullandığı odalar, değiştirmeye kıyamadık. Kendisi de istemedi, çatı katındaki odaya geçti. Sonra oradan da gitti tâbi bir daha da adım atmadı bu eve." Erkan amca kapıyı dikkatle incelememden sonra açıklama yapmıştı.
"Şu sondaki oda senin, eğer bakmak istersen Devrim'in odalarına girip bakabilirsin. Benim odam üst katta kapım açık. Bir şey olursa gel." Kafamı sallayarak onayladım. Yanağımı okşayıp merdivenleri çıktı. Bir süre orada durmaya devam ettim, iki kapıyla da hâlâ bakışıyordum. Yavaşça Devrim posterinin olduğu odaya girdim. İçeri girdiğimde biraz havasızdı, yarım açık panjurdan içeri biraz ay ışığı sızıyordu.
Yatağı merdivenliydi, merdivenin altında dizilmiş yüzlerce oyuncak vardı. Yan tarafında yeşil tonlarında bir çalışma masası vardı. Her şey renkliydi ve çok sevimliydi. Duvarların hepsinde çok ustaca çizimler vardı, bir tane duvarda boydan boya resimler asılıydı. Hepsinde sarışın ela gözlü bir çocuk vardı.
Babasıyla, annesiyle, tek başına... Yüzlerce fotoğraf vardı. Bir tanesinde masada oturuyordu, kızın bir tanesi kafasını tutmuş zorla yanağını öpmeye çalışıyordu, Devrim de kaçmaya çalışıyordu. Gülümseyerek fotoğrafa baktım istemsizce gözlerim doldu beni bir kere bile aramamıştı yaklaşık bir hafta olmuştu o olayın üstüne. Ne kadar çabuk bitirmişti kafasında. Başımı önüme eğerek odadan çıktım ve kapısını kapattım, diğer odaya giresim gelmemişti bile. Bana verilen odaya girip bir süre oturdum, bazen uzandım, bazen kalkıp odada da yürüdüm. En sonunda güneş doğduğunda odadan çıkıp mutfağa indim, kahve makinesinden kahve yapmaya başladım. Bahçede gördüğüm köpekle mutfağın boydan boya camından köpeği izledim. Baya yaşlıydı, tüyleri upuzundu çok tatlı bir suratı vardı aynı zamanda. Elime kahvemi alarak bahçeye çıktım.
Bir süre köpekle oynadım, sonra köpek birden koşturunca koştuğu yere baktım. Erkan amcanın paçasında gezdi durdu. Bende yavaşça yanlarına gittim. Bana bakarak gülümsedi.
"Günaydın kızım." Bende gülümsedim.
"Günaydın." Gözlerime daha dikkatlı baktı.
"Uyumadın değil mi bütün gece?" Kafamı olumsuz anlamda sallayıp başımı eğdim. Omzumu okşadı.
"Gel kahvaltı yapalım, sonra seni bir yer götüreceğim." Yavaşça eve doğru yürüdük.
"Nereye gideceğiz?"
"Sürpriz, sürprizler sorulmaz." Çok gerçekçi olmasa da gülümsedim. Kahvaltı sofrasına geçip kahvaltı yaptık, ben ne kadar yemek istemesem de Erkan amca bütün bir sofrayı önüme itiyordu. En sonunda sofradan kalktık, üstümü getirdiğim çantada ki kıyafetlerle değiştirdim. Erkan amca da hazır olunca arabaya bindik, ikimizde arka koltukta oturuyorduk şoför arabayı sürüyordu. Evden çıktıktan sonra alt sokağa indik, Devrim tam da bu duvara oturmuş sigara içiyordu. Tam da beş sene önce. Akıp giden yolu izleyip Devrimi hiç düşünmedim.
"Hadi bakalım geldik." Kafamı kaldırıp etrafa baktım, burası özel bir akıl hastanesiydi. Eşinin yanına gelmiştik. Eski restore edilse bile kaliteli olduğu belli oluyordu. Yavaşça güvenlikten ve danışmadan geçip odaların bulunduğu kata geldik. Yavaş adımlarla yürüdüm, tedirgin olmuştum nedense. Devrim'in annesiyle tanışmak tuhaf geliyordu.
Odalardan birine önden Erkan amca girdi peşinden ben. Gördüğüm manzarayla şaşırmıştım. Devrim annesinin dizlerinde yatıyordu, annesi de saçlarını okşuyordu. Devrim beni görür görmez ayağa kalkarak bana baktı. Bende ona.
Üstünde bol bir sweatshirt, altında bir eşofman vardı. Genelde daha ciddi bir tarzı varken şuan çok garip geliyordu bana. Gözlerinin altı şişmiş, gözünün akı kıpkırmızıydı. Sarı saçları dağılmış birbirine girmişti. Ela gözlerinin o çok sevdiğim parlaklığı da yoktu.
"Demek oğlumu ağlatan kadın sensin küçük hanım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERMAN +18
Lãng mạn"Üzgünüm, rahatsız olacağını tahmin etmedim." Sert bir soluk vererek beni birden koltuğa yatırdı ve üstüme çıktı. Sertliğini tam olarak özel bölgemde hissedince istemsizce inledim. "Aynen böyle altıma almak istiyorum seni." Kulağıma yaklaştı, sesi...