kalemi dişlerinin arasından çekerek gazetelerde oyalanmaya başladı yeniden.
"keşke bizim yerimize insanlar konuyu seçebilse."
teklifi kabul etmişti fakat daha konu seçememişken onlarca kelimeyi nasıl sıralayacağını düşünüyordu, bir hayli zordu.
sessizliği bozan kapı sesiyle minho'nun içeri girdiğini anlamıştı birkaç parça eşya alarak odadan geri çıkmıştı, ona yakışmayan uysallıkta bir davranıştı bu.
"seungmin'le yapacakmış makale işini."
aklından geçenleri düşünürcesine cevap vermişti hyunjin, pek umursamıyordu yine de kısa bir açıklama hiçbir şey kaybettirmezdi.
"arkadaşınla konuşmaya başladığından beri yüzünü göremez oldum minho'nun."
kağıtlar arasında umarsızca dolaşan gözleri gereğinden fazla yorulur olmuştu.
"araları sıkı yani anlayacağın."
yeni bir konu istiyordu fakat bir o kadar da eski, güncelliğini hiç kaybetmeyen bir konu.
"mitoloji hakkında yazmaya ne dersin?"
klasik bir konuydu fakat araştırma kaynaklarının değiştirirlerse herkesten farklı kelimeler çıkaracaklarınına emindi felix.
"beni dinlemiyordun değil mi?"
"önemli bir şey mi demiştin?"
duymamış değildi de sanki ilgilenmemişti, duygularını yansıtmayı iyi biliyordu. ardına saklandığı hisleriyle açık oynamayı seviyordu.
"geç oldu, yarın devam edelim."
masaya koyduğu başını kaldırarak sarışının saçlarına daldırdı parmaklarını her ne kadar itilse de uğraşmak keyif vericiydi.
"bahsetmeyi unuttum, han yazdı bugün bana."
saçılmış gazete kağıtlarını toplarken bir yandan da hyunjin'e kulak vermişti felix,
"istediğin buydu."
bir süredir sarışına epey yakın davranıyordu eski sevgilisiyle arasını düzeltmek ve yeni bir sohbet açmak için en nihayetinde amaçladığı da gerçekleşmişti. sırtını duvara vererek yüzünün yarısı ışıkla kaplanmış genci izledi.
"çok güzel."
"uzaktan güzele benziyordu evet."
dikkatini dağıtan cümleyle bakışlarını sarışının gözlerine çıkardı.
"uyuyorum şimdilik."
üstüne bir şey demeden duvara döndürdü bedenini, bir anlık algısı kaybolmuştu adeta.
kağıtları yerine yerleştirerek masadaki abajuru kapattı felix, birkaç parça kıyafet alarak banyoya girdi.
soğuk havadan yediği darbe yetmiyor olacak ki soğuk su açtı üzerine, bedenini üşütmeyi seviyordu.
son zamanlarda aklında kalan tek şey soğuktu, içini ısıtacak tek bir şey olmamıştı.
banyo duvarları üzerine üzerine geldiğini hissettiği an dışarı attı kendisini, on dakika bile kapalı bir ortamda kalmakta zorlanır olmuştu. altına giyeceklerini giyip üzerini serbest bıraktı.
pencereye yanaşıp kendisiyle aynı saatte dışarıyı izleyen adama bakındı, her zaman olduğu gibi kahvesini almış kendi kendine konuşuyordu. fakat bugün ayrı bir iştahla anlatıyordu bir şeyleri. içeri girene kadar bekledi, adam içeri girince ise yatağına uzandı. üzerini örtmedi, ıslak saçlarıyla nemlendirdi yastığını. olağanüstü bir boş vermişlikti bu onun için.
gözlerini kapadı, kapı açıldı.
minho'nun sessizce içeri girmesiyle tüm ışıklar kapanmıştı.
girdiği ortamlarda da böyleydi keskin cümleleriyle iyi niyetli gibi gözükse de değildi, en kötüsü de bunu kimsenin fark etmiyor oluşuydu.
yatağa adımları yaklaşırken durdu aniden, adım seslerinin neden kesildiğini sorguladı felix. gözlerini açmamak yoğun bir çaba sarf ediyordu.
kısa bir süre sonra üzerini kaplayan sıcaklıkla yavaşça araladı gözlerini, sokak lambasının odaya vurduğu yarım yamalak ışıkla minho'nun yüzünü seçebiliyordu. bedenini saran ince bir örtüyle geri kapattı gözlerini.
uyku arası halüsinasyon gördüğünü aşıladı kendisine, böyle bir şeyin olmadığını düşünerek uykusuna devam etti.