başının üzerine geçirdiği yastığı yere atarak yatakta doğruldu felix, istemediği şeyler oluyordu.
sakinliğini korumak için büyük bir çaba sarf ediyordu fakat bu olay karşısında sakin kalmak neredeyse imkansızdı kendisi için.
sırtını bazanın başlığına yaslayarak düşündü uzunca, söylediği kelimelerde bir yanlış var mıydı diye tarttı.
kendisine itiraf eden minho'ya bu konuşmayı seungmin'e yapması gerektiğini söylemişti, içinde ona karşı hislere sahip değildi fakat sadece kendisi dediği için gidip arkadaşına yalandan bir sevgiyle yaklaşırsa diye içinden geçirdi.
bu onun için talihsiz bir an olurdu.
sonradan fark etmişti minho'nun onun sözünü dinlemeyecek kadar dik başlı olduğunu.
kapının aralamasıyla başını çıkardı ortaya.
hyunjin'di.
"dersin erken bitmiş."
bu denli çabuk gelmesini beklemiyordu, henüz yarım saati aşmamıştı ona attığı mesajın süresi.
"seni dinliyorum."
büyük bir ciddiyetle karşısına geçerek gözlerine baktı hyunjin, kaçırmıyordu bakışlarını.
"ne söylemek istiyorsun?"
yeniden konuşmasının üzerine bir şeyler eklemek istedi felix fakat susabilmişti sadece. sahi konuşmak bu kadar zor muydu, bir anda dili dönmemeye başlamıştı.
"nereden başlamalıyım bilmiyorum, senin daha iyi bir analiz yapabileceğini biliyordum çünkü."
sustu ardından, ne çabuk güvenmişti hiçbir şeyi olmayan birisine. bitmek bilmeyen kelimeleri neye güvenerek sıralıyordu.
buradan çıkıp gittiği zaman anlattıklarını arkadaşına yetiştirme ihtimalini neden göz ardı etmişti bir anda.
"hemen söylemen lazım çünkü dışarı çıkacağız."
kaşlarını çatarak bakışlarını ellerinden çekti.
"nereye gidiyorsun?"
"gidiyoruz." demişti hyunjin.
bekledi sadece.
"neden gidiyoruz?"
yeniden bir toplanma olması saçma gelmişti kulağına, henüz iki hafta bile geçmemişti son konuşmalarının üzerinden.
"bana sorarsan minho ve seungmin işleri ciddiye bindirdi."
dilinden dökmeye çalıştığı ve bunu yaparken bir hayli zorluk çektiği cümleyi karşı taraftan duymak büyük bir hayal kırıklığıydı kendisi için.
"neden öyle düşündün?" diyebildi sadece.
seungmin'in sahte sevgiyle çevrili bir hayatı yaşamasını istemiyordu.
"genelde çağıran kişi güzel bir haber verir, geçen chan çağırmıştı mesela. bu sefer ise seungmin çağırdı."
anladığına dair başını salladı, mide bulandırıcı bir günde onlara sahte gülüşler sunmak istemiyordu.
"ben biraz kötüyüm diyecektim sana, bu yüzden ders raporun varsa eğer burada çalışmak istiyorum."
sabah yaptığı devamsızlığı da bununla örtbas edebilirdi.
alnında yer edinen elle geriledi,
"ateşim yok merak etme."
kolayca yalan söyleyebiliyor oluşundan nefret ediyordu ama çekilmesi lazımdı.
eğer arkadaşının ilişkisine şu an müdahale ederse ileride konuşma fırsatı olmayacaktı.
"yanında kalmamı ister misin?"
başını salladı yavaşça, tek isteği hyunjin'in gitmesiydi.
yarın ise aldığı habere göre arkadaşıyla konuşacaktı.
eğer söylemlerine itiraz etmezse seungmin için her şey daha kolay olacaktı.
kısa süre sonra hyunjin gitmişti, masanın üzerine ilaçlar ve vitaminler doldurmuş bir şekilde.
penceresine yerleşerek karşı evi izlemeye koyuldu, yine aynı saatte kahvesini alarak yerine yerleşmişti yaşlı adam.
fakat bu sefer garip olan şey ağzını açmaması olmuştu, tek bir kelime dahi etmemişti.
dakikalar birbirini kovalıyorken inat etmişçesine susuyordu.
kahvesini içmiyor, ağzını açmıyor, gözlerini kırpmıyordu.
bu gece daha sakin geçiyordu ikisinin de günü, oturma saatini uzatmıştı yaşlı adam. geri evine girmekte zorluk çeker gibi bir hali vardı.
yalnızca izledi, elinden gelebilen başka bir şey olsa dahi izlemeyi tercih edecekti.
saat 2'yi çoktan vurmuşken odada yalnız kalmıştı.
herkesin eğlendiği ortamda somurtmak yerine yatağında aynı duyguları yaşamayı tercih ederdi.
en sonunda dayanamayarak uzandı, ay ışığını izledi bir süre daha. vaktini öldürerek hyunjin'in gelmesini bekledi ama o gelmemek için ısrar ediyor gibiydi.
iki saat kutlama yapacaklarını gerektiren haberi merak ediyordu doğrusu.
gözlerini kapatarak düşüncelerini geçirdi aklından, şimdi daha netti her şey.
arada uyuklasa dahi.
saçlarında hissettiği elle gözlerini araladı, bulanık gözüküyordu uyuduğundan dolayı. hava hala karanlığını yitirmemişti.
"hyunjin."
yatağına kenarına oturmuş öylece izliyordu kendisini.
parmaklarını saçını okşayan elleri durdurmak için tellerine yönlendirdi.
hyunjin'in eli olamayacak kadar küçük bir eldi.