uzun süre boyunca yalnız bir şekilde aralarını geçiren minho felix'in yanına oturmuş öylece yan profilini izliyordu, o bunu yaparken ise seungmin de onu gözetliyordu.
"dersin yok mu?"
oturduklarından beri pek konuşamamışlardı bu yüzden ezberinde olan programı bile soracak kadar çaresiz kalmıştı minho, felix'in ağzından tek tük kelimeler alabiliyordu.
başını salladı felix.
yüzünü kitabın ardına gizlemiş öylece duruyordu yarım saattir.
sıkıldığını belli ederek derin bir nefes verdi dikkat çekmek adına lakin pür dikkat okuyordu kitabını.
kapağını tutarak kendisine çekti kitabı minho, kızarmış yanaklarıyla kendisine bakıyordu felix.
dudakları genişledi hemen bu tatlı manzara karşısında, aniden masum bir role bürünmesi hiç adil değildi.
"hava soğuk mu geldi?"
yanaklarını avcunun arasına alarak dudaklarını büzüştürdü sarışının, felaket tatlıydı. itiraz ederek ellerini ittirdi minho'nun, insanların ne düşündüğünü umursamıyordu yalnız garip hissetmişti.
"uğraşma ya."
kısık çıkan sesine karşın daha sevecen bir tavırla felix'i izlemeye devam etti minho.
"geceden kalmış gibisin."
imasını anlayarak kitabını bıraktı masaya.
"anlaşıldı." çantasına eşyaları koyarak tüm dikkatini minho'ya verdi. "ben değil de sen gecede kalmış gibisin."
gülerek parmaklarıyla oynamaya başladı minho, felix'in ince parmakları her zaman ilgi odağında oluyordu.
"kaldım," gözlerine baktı yeniden. "tekrarlasak mı?"
gözlerini devirdi felix, bitmek bilmeyen uğraşlar ve sözler asla minho'yu hedefinden şaşırtmaya yetmiyordu.
bakışlarını, kendisine bakan gence dikti aniden. o denli hissetmişti ki izlendiğini başını kaldırır kaldırmaz göz göze gelmişti seungmin'le.
minho'nun elinden çekmedi parmaklarını, onun gözünün önünde olmalıydı her şey.
ilk odağını kaybeden ise şimdi olduğu gibi seungmin olmalıydı, pişman olsun istiyordu. bu denli kindar olmak iyi miydi bilmiyordu.
minho'nun dersine dakikalar kala çantasını alarak odasına geçti, yürüdüğü süre zarfında ise düşünmekle yetindi sadece.
merdivenlerde seungmin'in oda arkadaşına rastlamıştı, hiç tekin durmuyordu bu genç.
odasının kapısını aralayarak yatağa bıraktı yorgun bedenini, minho'nun dersine girmesini beklemişti 1 saat kadar.
yanağına bastırdı avuç içini, yanıyordu.
minho aptaldı çünkü utandığını anlamamıştı, şanslıydı bu yüzden eğer anlasaydı daha çok uğraşacaktı.
her akşam birisiyle ilişkiye girmiyordu sonuçta, normaldi bu yüzden.
üstelik pasif kalmamışken neden utandığını bir türlü anlayamıyordu, bu denli kızarması saçmaydı.
kapısının çalınmasıyla ayaklandı, beklemeden içeri giren changbin'le yüzü gülmüştü.
"çok kaçak oynuyorsun."
kapıyı kapatarak kilidi çevirdi hemen, arkasından birinin geldiğini hissetmişti.
"şans hep benden yana."
gülerek sarıldı felix'e, gece aniden ortamdan kalkmak zorunda kalmıştı bu yüzden arkadaşının nasıl geri döndüğünü merak ediyordu.
"tek parça gelmişsin."
elindeki şişeyi uzatarak minho'nun yatağına oturdu.
teşekkür ederek komodinin üzerine bıraktı şişeyi felix, henüz erkendi.
"geldim, minho sayesinde."
"buzlar eridi sanırım."
başını sallayarak onayladı, aralarında hala soğukluk vardı kimse tek gecede karşısındakine karşı tüm kalıplarını yıkamazdı.
"dökül."
changbin, felix'in şüpheli tavrından dolayı kendisinden emin bir şekilde demişti bunu. elbette olmuştu fakat anlatmak için bir süre beklemesi lazımdı felix'in çünkü hala bedeninde hissettiği dokunuşları susturması biraz zamanını alabilirdi.
"anladın işte, neyi anlattırıyorsun."
yastığı arkadaşının yüzüne atarak yerine sindi.
"utandın mı sen?"
şaşırmıştı, felix gibi birisinin böyle bir durumdan kızaracağını tahmin edememişti.
"hayır sadece ilk defa yaşadım bunu."
parmaklarıyla oynarken dahi aklına geliyordu minho, en başında seungmin'i üzmek için ona yaklaşıyordu lakin şu an kendini az da olsa kaptırdığını fark etmişti.
kapı kulpunun kıvrılmasıyla ayağa kalktı hemen, gelen minho olmalıydı.
kilidi açarak açtı kapıyı, sorgular bir şekilde bakıyordu ikiliye minho.
ne kaçırmıştı.
"ben de gideyim."
changbin şişeyi bırakarak kalktı yataktan, yanlış anlaşılmak istemiyordu en azından şimdilik.
yolcu etti felix arkadaşını minho ise bozulan yatağına baktı.
"ne geziyor yine burada?"
sesi her zamanki tonundan biraz daha yüksek çıkmıştı bu yüzden kaşlarını çattı felix.
"arkadaşım gelemez mi?"
"gelemez."
aldığı sert cevapla yüzüne çarpmıştı tüm gerçekler, kendisini sadece kaptırmıştı.
bir şey demeden yatağına uzandı, pencereden batan güneşi izledi. kendisine acıyordu en ufak sevgide tüm gardını indiriyor oluşu yüzünden.
"felix."
minho'nun seslenmesine cevap vermedi, ona kızgın değildi elbette. kendi aptallığına yanıyordu yalnızca.
arkasına kıvrılan bedenle beli sarılmıştı minho'nun kollarıyla. boynuna küçük bir öpücük yerleştirdi.
"özür dilerim."
sıraladığı öpücükleri ardı arkası kesilmedi, saçlarının her teline kadar kondurdu dudaklarını.
"yükselmek istemedim."
kollarını daha sıkı sardı ince bele.
anlıyordu felix, minho en ufak kıskançlıkta sesini yükseltip kavga çıkaracak biriydi. buna karşı önlem alacaktı şu an yaptığı gibi sadece geri çekilip onu pişman edecekti.