fırtınanın kapattığı yollar sebebiyle ancak gelebilen arkadaşının arabasına hızla bindi felix, bir süredir tanımadığı sokaklarda hesaba katamayacağı kadar uzun bekleyiş içerisindeydi.
ıslanan kıyafetlerini çıkararak küçük klima pervanesine yasladı yüzünü, buz kesmişti.
"fazla beklettim mi?"
hyunjin'e cevap veremeyecek kadar üşüyordu.
soğuk havaların bedenine tamamen iyi gelmesi yan etki yapmıştı aniden, içi üşüyordu adeta. tek kelime etmeden hareket eden arabada mayışmayı bekledi.
kendisinden istenilen kitapları almak için dışarıya çıkmıştı fakat uyarıları duymamış olacak ki fırtınanın yaklaştığından bir haberdi.
belki de şehrin en ücra köşelerindeki kitapevlerini bile gezmişti.
"nereye gidiyoruz?"
kısa bir aradan sonra nihayet konuşabilmişti.
"umarım bana ev hediyesi almışsındır."
başını sallayarak önüne döndü yeniden, buzla kaplanmış yollar üzerinde büyük bir yavaşlıkla gidiyorlardı. hyunjin'in uzun zamandır yurtta yaşamıyordu, kendisine küçük bir ev alabilmişti ailesi sayesinde.
kısa yolculuğun ardından nihayet varabilmişlerdi eve. yola bakan kapısı olan küçük bir evdi, iç ısıtan türden.
kapıyı aralayarak içeriye girdi hyunjin peşinden ilerledi felix de. grinin koyu bir tonuyla boyanmış evin hem kasvetli bir hava hem de iç ısıtıcı bir neşe vermesini garipsemeden elindekileri az ilerideki masaya bıraktı.
"hediyem nerede?"
paketlerin arasına göz ucuyla bakarken sormuştu.
ellerini çenesinin altına yerleştirerek gülümsedi felix "benim."
gülümsemesinden dolayı gerilen dudakları, ışıldayan gözleriyle süzüyordu kendisini hyunjin.
"bu hediyeden son derece faydalanacağım gibi duruyor."
bu denli müstehcen bir cümleyi başka birisinden duysa bırakın yanaklarının kızarmasını aklında yer dahi edineceğe benzemiyordu lakin hyunjin'in pek içten söylediği sözler kızarmasına sebep olmuştu.
fakat bu kadar kızarmasının sebebi hyunjin değil aklına gelen bir takım yanlışlardı.
"sana bir teklifte bulunacaktım bu sebeple çağırdım."
masaya yerleşerek gözlerini kendisinden yukarıda kalan gence dikti felix.
"biliyorsun yalnız kalmaya alışık değilim, bundan dolayı benimle yaşamanı istiyorum."
bunu beklemediğini belli ederek şaşırdı felix, sevgilisiyle yaşayacağını düşünüyordu öyle ki haklıydı bu düşüncesinde.
"han ne olacak?"
yanına yerleşerek sıkıntıyla iç çekti hyunjin.
"o ailesiyle kalıyor, istese de gelemez."
anladığını belli ederek başını salladı, bunu duyduğuna sevinmişti. yeniden bir yanlış anlaşılma ya da kötü niyetli gibi gözükme durumuna düşmek isteği dahilinde değildi.
bu teklif aklına yatmıştı fakat böylece başka bir yanlış anlaşılmaya sebep olabilirdi, minho ondan kaçtığını düşünebilirdi. sahi haklıydı son yakınlaşmalarından sonra uzun bir süre kaçmıştı yaptığı hatanın farkındalığıyla.
sessizliği bozan kapı sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.
"kapıya bakar mısın jisung'la konuşmam gerekiyor."
odanın birine giren üst sınıfına bir şey demeden kapıya açmak için kalktı, kalkmaması gerektiğini düşünüyordu.
minho'nun anlamsız bakışlarına aynı şekilde yanıt veriyordu gözleriyle. ikisinin de birbirinden haberi yoktu besbelli.
geri çekilerek içeri girmesine fırsat tanıdı felix, suskunluklarını koruyorlardı. ardından kapıyı kapatarak içeri geçti. hyunjin odadan çıkmamıştı henüz.
oturduğu koltukta gerileyerek dizlerini birbirine çekti, göz ucuyla izliyordu minho'yu.
herhangi bir duygu barındıramıyordu, istese bile. tanımadığı bir insan kadar uzaktı fakat öpüşünün tadını bilecek kadar yakındı.
gülerek odadan çıkan hyunjin ortalığın tüm gerginliğini alarak ikiliyi masaya davet etti, yemekler yenirken bile sessizdi felix. ikisine özel bir gün olacağını sanıyordu.
"aranızda ateşkes imzalanmış sanırım."
hyunjin'in de dikkatinden kaçmamıştı bu durum en nihayetinde ilk günden beri kavgaları bitmeyen iki kişiyi suskunca yerlerinde oturmuş olarak görmek garip gelmişti.
saatler birbirini kovalarken evden ayrılma vakti gelmişti ikili için, geç kalmak başlarına iş almayı beraberinde getiriyordu.
erkek arkadaşıyla konuşan hyunjin'e rahatsızlık vermeden ayrıldılar evden.
soğuk havadan daha etkili olan ilişkileri ikisini de buz tutturmuşa benziyordu.
konu açmaya çekinir hale gelmişlerdi ufak bir temastan dolayı.
"rahatsız mı hissettin?"
sessizliği bozan minho olmuştu.
cevap gelmedi felix'ten.
"susmanı sevmiyorum." yeniden konuşmuştu.
karanlığın çöktüğü sokakta sadece ikisinin adım sesleri kulağı cızırdatarak yankı yapıyordu.
"hissetmedim."
aldığı cevapla gülümsedi minho, içi az da olsa rahatlamıştı.
"hoşuma gitti." nereye gideceğini bilmediği bir konuşmaya başlıyormuş gibi hissediyordu. "bir o kadar da iğrendirdi."
belirsiz düşüncelerini anlıyordu minho ya da anlamak istiyordu.
"sana hiçbir şey hissetmediğim için hoşuma gitti, iğrendim çünkü eski arkadaşımın sevgilisini öptüm."
epeyce kötü cümleler duymuştu minho fakat bu favorisi olabilirdi, gülümsedi büyük bir acıyla.
"bu cümlene pişman edeceğim seni."
omzuna sertçe vurmuştu felix.
"hala benimle dalga geçiyorsun."
durdurdu adımlarını, felix'in gözlerine dikti bakışlarını. şefkatli dokunuşları elini buldu. her seferinde büyük tepkiler veremiyordu minho fakat içi gerektiği kadar hüzün doluyordu.
"eğer benimle birlikte herkesi ardında bırak gel desen bile gelirim, tek bir saniye düşünmem."
ince saç tutamlarında gezdirdi parmaklarını.
"eğer gülüyorsam ağlamamak içindir, dalga değil. seni ve seninle olmayı seviyorum."
