"gerektiği kadar aldım." sarışını izlerken nadiren yakalandığı zamanlardan birini yaşamıştı biraz önce. "teşekkür ederim bunun için."
"önemi yok, makale sana ait."
ukala tavrının aksine pek bir hoşgörülü olan gence sıkıca sarıldı, son zamanlarda hayatında iyi giden nadir şeylerden biriydi bu ufaklık. saçlarını dağıtarak gülümsedi.
"saçımı bozuyorsun, yapma."
sakin çıkan sesi tonuna itiraz edeceği sırada kapıları büyük bir gürültüyle kapandı.
"sizi almaya geldim."
birbirine yakın bedenler ayrılmıştı, bundan hoşnut oldu.
"neden?"
hyunjin'in yanıtıyla tek kelime etmeden dışarıya çıktı yeniden, fazla emrivakiydi.
anlamsız bakışların havada uçuştuğu ortamdan sıyrılıp gitmek minho için kolaydı.
üzerine hırkasını geçirip felix'in elinden tutarak ardından sürükledi hyunjin, gidecekleri yeri bildiğinden emin bir şekilde atıyordu adımlarını.
konuya çok uzak da sayılmazdı aslında sıklıkla gittikleri ufak tefek, kendi çapında genç kesime hitap eden bir mekandı.
genellikle güzel bir haber aldıkları zaman gidilirdi oraya bu yüzden hemen varmak istiyordu hyunjin, sabırsızdı. fazla sabırsızdı ki felix'in üzerine bir şey alma fırsatı bile tanımamıştı.
henüz saat erkendi bu yüzden kolaylıkla çıktılar yurttan, hızlı adımlara yetişmeye çalışan felix şimdiden yorulmuştu.
iki dakikalık bir yolun ardından hızlıca gelmişlerdi, içeriye girdikleri an ise gözleri kamaştı. en azından sarışın gözlerini zorlukla açıyordu.
tüm ışıkların kapıya vurduğu geri kısımların ise loş kaldığı minik bir mekana sahiplik eden epey yaşlı bir adamın işletmesine gelmişlerdi. minho onlardan erken gelmiş olacak ki sol köşedeki koltuğunda yerini almıştı.
"hoş geldiniz."
kısa süren selamlaşma faslı bitince herkes yerine yerleşti, hala neden burada olduklarını bilmeyen felix'le hyunjin gözlerini dikmişti birbirlerine.
"yurtdışından teklif aldım."
ortamı saran sessizlik kısa süre sonra gülüş sesleriyle bozulmuştu. chan'ı tebrik ettiler sırayla, şimdi anlamışlardı gelme nedenlerini.
bu soğukta,
sarışın üşüyordu.
kollarını birbirine sararak yerine sindi sakince, herkesin suratında gezdirdi gözlerini.
epeyce mutlu gözüküyorlardı, hepsi aynı konu için sunuyordu minnettarlığını.
beklemediği bir anda göz göze gelmişti minho'yla. ona bakarken, o çoktan kendisine bakmış oluyordu her seferinde.
gözlerini dahi kırpmadı, bekledi.
gözlerini ayırmasını.
ve nihayetinde minho, seungmin'in kolunu çekiştirmesiyle masaya dönmüştü.
bedenen orada olsa dahi zihni başka alemlerde geziniyordu.
"soğuk mu geldi hava."
kulağına fısıldanan cümleyle başını salladı, donacak kıvama gelmişti.
kucağına bırakılan hırkayı tereddüt etmeden giydi.
"ya sen, üşümeyecek misin?"
gülerek saçlarını karıştırdı sarışının.
hyunjin'in kalbi güzeldi.
"büyükler üşümez."
omzuna yavaşça vurarak tebessüm etti felix, bu onun dilinde teşekkür ederim demekti anlamıştı hyunjin.
bir süre sonra çakırkeyif olmuşlardı, felix hariç.
elini hiçbir şeye sürmedi, sızacak kadar mutlu olmamıştı.
masada devrilen şişeyle tüm kıyafeti ıslanmıştı, jeongin hakim olamadığı eli yüzünden arkadaşını tamamen ıslatmayı başarmıştı.
masadan ayrılarak lavaboya ilerledi, bundan sonra hepsini bırakıp çıkacaktı. kimseyle uğraşmak istemiyordu.
kapısını kapatıp aynanın karşısında yüzünü inceledi. üzeri, emanet olan hırkaya kadar batmıştı. peçeteyle geçirmeye çalıştı fakat fazla inatçıydı lekeler.
"geçeceğini mi düşünüyorsun?"
"en azından düşünecek kadar kafam ayık."
minho cevap vermedi bir süre, masadan kalkan gencin peşinden gitme fikri cazip gelmişti sadece.
bir adım,
iki adım.
şimdi felix'e daha yakındı fakat bir o kadar da uzak.
yalnızca izledi, umutsuzca devam ettirdiği yanlışı.
"kafan alkolün peçeteyle geçmeyeceğini bilecek kadar ayık değil sanırım."
üst sınıfların bela olarak gönderildiğini biliyordu lakin bu hayliyle sinir bozucu bir hal almaya başlamıştı, kendisiyle isteği dışında iletişime geçmesi yetmiyormuş gibi laubali bir dil takınması sınırlarını aşmasını sağlıyordu.
"hırkaya yazık oldu, eminim seni sıcak tutuyordu."
bakışlarını nihayet yüzüne çıkardı felix, yaş ile üstünlük taslayanlardan dehşet derecede tiksiniyordu.
"rahatsızlık vermeyi kes."
adımlarını sürdürdü, mesafeyi kapatmak adına.
"biliyor musun?" cümlelerinin aksine sarışının soğuk yanağında gezdirdi parmağını. "sıcak olduğunu düşünmüştüm."
elini ittirdi felix, laubaliliğin de sınırını bilmeyen biriyle konuşmak dahi istemiyordu. geçip gidecekti, beline bir el dolandı.
"seni ben ısıtmak isterdim."
bu kez haddinden fazla sınırlarını aşmıştı.