23.

247 44 0
                                    

"anlamıyorum, bana mı güvenin yok?"

içinden çıkılmaz bir hal almıştı atışmayla başlayan kavgaları, ısrarla kendi fikrini dayatmaya çalışıyordu felix'e minho. sarışın genç ise bundan son derece rahatsızlık duyuyordu.

"dediğimi yapmayacaksan eğer neden olduğunun bir önemi yok."

buz kestiren bir cümleydi bu felix için. elbette anlıyordu az ucundan kıskanç bir hali vardı bunu epeyce belli ediyordu zaten uzun süredir, yeni bir durum değildi fakat kendisine karşı güven eksikliği varsa eğer bunu bilmek istiyordu.

"sadece neden changbin'le konuşmamı istemediğini bilmek istiyorum."

odada volta atarken rahatça oturan erkek arkadaşına dikti gözlerini, konuşmamaya yemin etmiş gibi bir tavrı vardı.

"madem güvenmiyorsun neden başladın bir ilişkiye?"

susmasından rahatsız olmuştu felix bu sebeple sorular sorup duruyordu lakin minho hiçbir yanıt vermeyerek montunu almış ve odadan çıkmak için hazırlanmıştı.

"şimdi de kaçıyor musun?"

sinir sınırlarının sonuna gelmişti bu davranışla, oturup güzelce halletmek varken neden uzatıp ikisini de kırdığını anlamlandıramıyordu.

"senden tek bir şey istedim ve sen yapmadın, iznin varsa dersime gideceğim."

cevabını beklemeden ayrıldı odadan, yatağına çökerek tavanı izledi felix bir süreliğine.

doğruydu dediğini yapmayışı fakat kim aniden yaşamında yer edinen birisini sırf sevgilisinin isteği doğrultusunda hayatından çıkarırdı ki? akıl kârı gelmiyordu bu düşünce kendisine.

yine de konunun uzamayacağını düşünerek doğruldu yerinde, günün sonunda barışırlardı.

uzun aradan sonra hyunjin'i arayarak derste olup olmadığını sordu, evde yattığını öğrenince ise düşünmeden hazırlandı. en azından bir süre kafasını başka düşüncelerle doldurması gerektiğini hissediyordu.

yol boyu düşünmeye devam etti bunları, nerede hata yaptığını anlayamamıştı tek sorunun arkadaşıyla olduğunu düşünmüyordu.

lee minho tamamen özgüven yoksunuydu.

henüz yeni batan güneşin ışıkları doğrudan vuruyordu güzel yüzüne, gözünü kısarak gün batımını izledi olduğu yerde.

batan gün yerini soğuk yellere bırakmış, yerinde oynamayan tek ağaç bile bıraktırmamıştı. hızlı adımları nihayetinde üst sınıfının evini bulurken kapıyı çalarak girdi içeriye, cebindeki yedek anahtarın varlığını unutmamıştı.

televizyonun karşısında uyuklayan arkadaşını kaldırarak önüne sıcak bir bitki çayı koyuverdi vakit kaybetmeden.

"gözlerin şişmiş."

zoraki araladığı gözlerini ovarak açmaya çalıştı hyunjin.

"tüm gün uyumuşum."

gülerek yerinde yeniden yayıldı, uykusu her an bastırabilirdi bu yüzden kapadı gözlerini.

"uyuman için mi çağırdın beni?"

olduğunca memnuniyetsiz bir tavır takınmıştı felix bu görüntü karşısında, lisede sevgilisinden ayrılıp yataklara düşen bir gence benziyordu bu hali.

yanağından bir makas kaptırdı hyunjin'e.

"sahi, neden geldin birdenbire?"

çayını masaya bırakarak dizlerini birbirine çekti, oldukça ufak kalmıştı bu sayede.

"seni ziyaret edemez miyim."

hayıflanma değildi pek bu söz daha çok sitemle karışıktı, her ne kadar gelme amacı başka olsa da bunu yanlış hissettiriyor olmak kötü gelmişti kulağına.

"kavga mı ettiniz?"

başını sallayarak koltuğa yaslandı, yalana gerek yoktu henüz anlayabilmişti hyunjin olayı.

"bu gece bende kal eminim seni almaya gelecektir."

bu teklif iki sonuç doğurabilirdi; ya minho gelirdi ya da gelmezdi fakat eğer gelmezse diye düşündü.

sonuç olarak bu zamana kadar yarı yolda kalmamıştı hiçbir zaman, her daim elinden tutarak kendisine çekmişti minho sarışını.

"fazla düşünüyorsun, hem yalnız kalmamış olurum." hyunjin ikna etmek için türlü yollara başvurmaya yeltenir bir hal takınmıştı. "sadece bir rica."

pek içine sinmese de kabul etti bu teklifi, kısa bir geceden zarar gelmeyeceğini düşünüyordu.

sevinçle yerinden kalkarak sarışına rahat birkaç kıyafet getirdi seçmesi adına ardından ise odasına yollayarak giyinmesini bekledi. uzun zamandır, sevgilisi hariç, kimse kendisine gelmiyordu vakit geçirmek için bu yüzden felaket heyecanlanmıştı. epeyce yalnızdı son zamanlarda.

üzerine tam oturan kıyafetlerle çıkmıştı felix, bu tatlı manzara karşısında gülümsedi hyunjin.

"bunlar erkek arkadaşın gibi kokuyor."

jisung'un kendisini merak ederek lavaboya geldiği zaman almıştı hoş kokusunu, bahar çiçekleri kokuyordu adeta.

"benimkilerden versem kızardı emin ol."

üzerine düşmedi felix, elbette erkek arkadaşının kıyafetlerini giymek garipti lakin söz konusu jisung ise bunu dert etmeyecekti oldukça sevimli ve ılımlı birisiydi kendisine karşı.

akşam vakitlerini konuşarak geçirdiler dertlerinden bahsetti ikili birbirine, iki kişiyi kapsayacak kadar geniş olan verandada kahvelerini içerek sessizleştiler.

yalnızca birkaç ateşböceğinin parıltısı ve çekirge sesleri kaplıyordu etrafı.

geceyi bulan vakitte ise felix içinde bir boşluk hissetti aniden, minho ne aramıştı ne de sormuştu nerede olduğunu.

"yatağın hazır küçük prens."

telefonunu bırakarak gülümsedi arkadaşına, epey yorgundu aslına bakılırsa bu yüzden düşünmeden uyuyacaktı yalnızca.

"minho'ya haber verdim yine de, sorun olmaz değil mi?"

başını sallayarak kendisine hazırlanan odaya geçti iyi geceler dedikten hemen sonra.

neden sormadığını şimdi anlayabiliyordu hyunjin çoktan haber vermişti buna rağmen en azından iyi uyuyup uyumadığı adına bir şeyler yazabilirdi diye düşündü.

fazlaca bencil geliyordu ilk adımı beklemek kulağına, üstelik bu sevgilisiyken.

umursamadan kapadı telefonunu, hata mı yapmıştı onun dediğini reddederek.

yine de kendisini çoktan kötü hissetmeye başlamıştı bile.

roxanne                                                                   minlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin