4.

618 90 47
                                    

sokağı aydınlatan küçük bir lambanın yaydığı loş ışık ve direğin üzerinden yere damlayan yağmur suyunun kısır döngüsünde takılı kalmıştı felix, bugün yaptığı tek kayda değer şey dikkatini gereksiz yerlerde yoğunlaştırmak olmuştu.

odayı saran suskunluğu her saniye bozan yelkovan sesi dışında pek bir kuruydu sessizlik.

"peki sen alıştın mı bize?"

"henüz bir hafta oldu."

cevabını bekletmemişti, aslında içten bir cevap verecek olsa ikisinin de yeniden kendi odalarına gitmesini dilerdi. kaba olmamayı tercih etmişti yeniden, hyunjin'e karşı kırıcı olmak ona hiçbir şey kazandırıp kaybettirmeyecekti.

"pek sevmedin bizi, hissettiriyorsun."

bu sefer susmuştu, yağmurun akışını seyretti. suskun olmayı seviyordu, diliyle değil bedeniyle konuşmuştu bu zamana kadar ve şimdi bunu bozmak içten bir dilek değildi.

"yine de diğerleri yerine seninle konuşmaktan daha samimi geliyor."

odaya geldiklerinden beri sadece susmuş ve üst sınıfının konuşmasını dinlemişti, arada bir yorum yapıp yeniden susuyordu.

"kendin gibisin en azından, böyle olduğunu bilmek saçma bir tavır sergilemeni engelliyor."

küçük penceresinin gördüğü manzaralarından birisi de ufak evinde yaşayan yaşını almış bir amcaydı, kendisine böyle hitap edilmesini sevmeyen birisi.

saat 12'yi vurunca balkonuna çıkar kahvesini içer ve geri girerdi yıkık evine, vefat eden eşiyle yaptığı bir geleneği sürdürüyordu kendince.

kulağını delen sesle irkilerek geri çekildi.

yüzüne vuran soğuk rüzgarlar yerini ılık bir tene bırakmıştı.

"içeriye yağmur suyu dolmuş."

havayla yarışır derecede soğuk tonda konuşuyordu minho, ne zaman girdiğini bile kavrayamamışken pencerenin sert sesiyle neye uğradığını şaşırmıştı felix.

uğraşmak istemedi bu yüzden sesini çıkarmadı, bu ona karşı mağlubiyeti kabullendiği için değildi sadece kavga isteyen bir halde değildi.

bağdaş kurduğu halden sıyrılarak ayaklandı, balkona çıkıp derin bir nefes almak istiyordu.

çok büyük değildi fakat kafa dinlemek için yeterliydi felix için. kimsenin gelmemesi için kapıyı da kapatıp küçük koltuğuna oturdu. sokakta neşe saçarak yürüyen insanlar, hepsinin yalan samimiyet içinde olduğunu düşünüyordu.

"baksana."

yeniden rahatsız edilmişti.

"benimle iyi anlaş."

iki dudağının arasına aldığı cümleler ile bir şeyleri değiştirebileceğini düşünecek kadar zavallı bir insanla konuşmak dahi istemiyordu. işleri oluruna bırakmak her zaman yapmak istediklerinin başında gelirdi lakin bu genç sürekli kendisini bir kukla misali yönetip, kullanmak istiyordu.

"üst sınıflar gerçekten sinir bozucuymuş, neden ceza olarak gönderildiğinizi şimdi anlıyorum."

cümlelerini sadece aşağılayıcı bir tavırla sunmak için kullanıyordu ikili.

"kendine bakmıyorsun sanırım?"

önüne geçerek görüş alanına girdi.

"bakmıyorum, benim yerime sen mi bakacaksın bana?"

tek parmağını kendisinden aşağıda kalan gencin çenesine yerleştirerek bakışlarını birleştirdi minho.

belirsiz bir gülüşle bakıyordu felix'e, baş parmağıyla tenini okşadı sinsice. "bakmamı ister misin?"

eliyle çenesindeki parmağı ittirdi felix.

"senin yerine güzel bir kıza bakmayı tercih ederim."

minho'nun yeniden konuşmasının üzerine keyfi kaçmıştı.

"buradan gidersen benim için büyük bir iyilik yapmış olacaksın biliyor musun."

yeterince huysuz bu çocuğu tek başına bırakarak odaya geri döndü minho, hayatı boyunca iletişime bu denli zor girdiği kimse olmamıştı.

her kelimesi insanları kendisinden uzak tutmak için dökülüyordu sanki ağzından.

roxanne                                                                   minlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin