32

5 0 0
                                    

Sarper

"Sence de biraz fazla ileri gitmiyor musun?"

Güneş'in hüzünlü bir şekilde kapattığı kapının ardından bakakalmışken Jonas'ın sesi arabayı doldurdu.

Vitesi arttırıp arabayı tekrar harekete geçirmeden önce arkamı dönüp Jonas'a baktım. "Ne demek istiyorsun?"

"Kızın sana duygusal olarak çok fazla bağlanmasına sebep olacak hareketler yapıyorsun." Dikiz aynasındaki bakışları baygındı. "Tatilde bir kızla eğlenmek için takılmak ayrı, gelecek vadedemediğin birinin sana aşık olması için romantik hareketlerde bulunmak ayrı."

"Onun bana aşık olması için çabalamıyorum."

"Bu daha kötü ya! Sen ona aşık oluyorsun."

"Bunu nerden çıkarıyorsun? Türkçe bile bilmiyorsun."

"İngilizce biliyorum ama. Az önceki şarkıyı öylesine açtığını söyleme bana." Cevap vermek yerine sessiz kalınca devam etti. "İkinizin de birbirine bakışları yeterince şey anlatıyordu."

"Neden bu kötü bir şeymiş gibi konuşuyorsun?" Kafamı iki yana salladım. "Çok uzun zamandır kimseyle görüşmedim bile. Ve şimdi gerçekten hoşlanabileceğim birini buldum."

"İyi de sen buradan gittikten sonra ne olacak Sarper? Belki de bir daha hiç gelmeyeceğin bir yerde uzak mesafe ilişkisi mi yapacaksın? Hem de yalnızca bir haftadır tanıdığın bir kızla." Öfkeli bakışlarını dikiz aynasından bana dikerken başını iki yana salladı. "Yalnızca takılsan anlarım ama boş ümitler vererek kızın kalbini feci bir şekilde kıracaksın."

"Jonas," diye dudaklarımın arasından soludum. "Ona boş ümitler vermiyorum. Ona hiçbir şey vadetmiyorum. Güneş de her şeyin farkında zaten."

"Ah, ne hoş!" Gözlerini devirdi. "İkiniz de birbirinizi kandırıyorsunuz."

"Bunu engellemek senin sorumluluğunda değil."

"Sarper, seni çok uzun zamandır tanıyorum dostum. O kıza geri dönülmez duygular beslemeye başladığında ve işler istediğin gibi gitmediğinde kendini mahvedeceksin. Yine kendini bütün dünyaya kapatacaksın ve ne şirketle ilgileneceksin ne de kendi hayatınla. Dünkü raporlara bakmamışsın bile. Hayatını yeni toparlamış ve iki yakanı zar zor bir araya getirmişken bunu kendine yapma. Çünkü eninde sonunda Almanya'ya döneceksin ve işler istediğin gibi gitmeyecek."

Dudaklarım ince bir çizgi haline gelirken çenemi sıktım. Direksiyonu sıkıca kavradım. Neden hoşlandığım biriyle istediğim gibi takılamıyordum ki?

"Tekrar aynısının yaşanacağının bir garantisi yok. Bu kız çok farklı. Mila'nın tam tersi. O çok doğal, duygusal ve özverili bir insan."

"Çok daha kötü o zaman dostum. Ona zarar vereceksin."

Başımı iki yana salladım. "Ona asla zarar vermem."

"Mantığını bir kenara bırakıp duygularınla hareket ettiğin sürece istemeden de olsa ona zarar vereceksin."

Sanki Jonas'ın sözlerinin kulaklarımdan içeri girmesine engel olabilirmişim gibi başımı iki yana salladım.

"Asıl şimdi onunla görüşmeyi bırakırsam kalbi kırılacak." Dikiz aynasından ona sert bir bakış attım. "Ve bırakamam Jonas. İstemiyorum. O yüzden işime karışma."

Jonas cevap olarak hiçbir şey demedi. Benim için endişelenmesini anlıyordum. Mila'dan sonra kendimi çok fazla dağıtmıştım ve her seferinde beni toplayan, yaptıklarımdan babamın haberi olmasını engelleyen hep o olmuştu. Aynı yaşta olsak da hiç sahip olmadığım bir abimmiş gibi bana sahip çıkıyordu. Şimdiki yaptığı konuşma da aslında içten içe beklediğim bir şeydi. Jonas etraftayken her ne kadar diken üstünde olsam ve hareketlerime dikkat etsem de gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını biliyordum.

Anlamadığı bir şey vardı. Güneş'e karşı duyduğum kuvvetli çekimle kendi içimde ne kadar savaşırsam savaşayım onu gördüğümde her şey anlamını yitiriyordu. O tatlı gülümsemesi, dünyaya olan koca meraklı bakışları ve insanın gözünü alamamasına sebep olan zarifliği her şeyi bozuyordu. Onu denize bakarken gördüğümde tek istediğim bana da aynı şekilde tutkuyla bakmasıydı. Aslında yaptığım tek şey kendimi düşünmek, hislerime göre hareket etmekti. Buna alışkın değildim. Ama içimden bir ses kalan kısıtlı vaktimizde içimden geldiği gibi onunla görüşmezsem, konuşmazsam, onu anlamaya çalışmazsam bunu bir daha yapamayacak olduğumu söylüyordu. Sanki bir geri sayım sayacı vardı da o sıfırlandığında her şey bitecekti. Ve bu yaşanmadan onun için olan hislerimin anlamını çözmeliydim.

Otele döndüğümüzde hızlı bir duş alarak yatağıma uzandım. Bugün o kadar hareketli bir gündü ki ne kadar yorulduğumu fark etmemiştim. Tüm kaslarım sızlıyordu. Yine de parıldayan suyun içinde Güneş'in gülümsemesini hatırladığımda istemsizce gülümsedim. Herkesi kendisine yaklaştıran birine benzemiyordu ama benim ona yaklaşmama izin veriyordu. Her konuşmamızda, ona her dokunuşumda, her kahkahamızda duvarları katman katman aşağı iniyordu. Bunu izlemek dünyanın en tatmin edici hissiydi. Bana olan güveninin kaynağını anlayamıyordum ama bu bana fazlasıyla yabancı bir histi. Kendimi güvenilmeye değer ve önemli bir insan gibi hissettiriyordu.

Düşününce bana güvenilmesine hiç alışkın değildim.

Eski kız arkadaşlarımı ve flörtlerimi düşündüğümde aralarından Mila'nın bile bana tamamıyla güvenmediğini fark ettim. Sürekli onlar için fazla iyi, fazla ünlü ve zengin olduğumu düşünüyorlar, hislerimi tüm şeffaflığımla anlatmaya çalıştığımda gözlerinde daima inanmayan bakışlar oluyordu. Ben ortadan kaybolup geri döndüğümde karıştırılan telefonlar, saçma sapan akıl oyunlarıyla hayatımda başka birinin olup olmadığını öğrenmeye çalışmalar, kaybetme korkusuyla yapılan yanlış adımlar bir noktadan sonra katlanılmaz oluyordu. Bunun ne kadar kalp kırıcı olduğunu bu zamana kadar fark etmemiştim bile.

Güneş'le ise her şey çok farklıydı. Akıl oyunları, entrikalar, kendimi inandırmaya çalışmama gerek yoktu. Risk alıp ona içimden geldiği gibi davranıyordum, o ise bunu hiç beklemediğim bir şekilde hoş bir tatlılıkla karşılıyordu. Sırf kızaran yanaklarını görmek için bile aklıma gelen şeyi ona direkt söylüyordum. İçimden geldiği gibi davranmak ve bunun yanlış olmadığını görmek benim için çok yeni bir şeydi.

Onun yanındayken dönüştüğüm kişiyi sevmeye başlamıştım.

"Hadi kalk, gidiyoruz." Enes saçını kuruladığı havlusunu yatağına attı.

"Nereye?"

"Nereye olacak, eğlenmeye tabi ki! Bu saatte yatacak değilsin değil mi?" Nick sarı kafasını odanın kapısından uzattı. Yüzünden heyecan okunuyordu.

Her ne kadar dışarı çıkıp gürültülü bir ortama gidecek kadar halim olmasa da arkadaşlarıma vakit ayıramamak suçlu hissetmeme sebep oluyordu. O yüzden acımı kendime sakladım ve itiraz etmeden hazırlanmaya başladım. 

Güneşin Gülümsediği YerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin