Sarper
İnsan araya 3 bin kilometre girince her şeyin unutulacağını zannediyor olabilir. Ne yazık ki öyle olmuyor.
Denemediğimi söyleyemem. Denedim. Her şeyi sanki bir rüyaymış gibi unutmayı, ona karşı olan hislerimin gelip geçici olduğunu keşfetmeyi denedim. Ama neredeyse her gece onu rüyalarımda görürken, telefonumu elime aldığım her gün beni aramasını ya da en azından mesaj atmasını beklerken bu pek mümkün olmuyordu. Vücudumdaki tüm hücreler onun varlığının özlemiyle ve suçluluk hissiyle sızlıyordu.
Yine de hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordum.
Babam "Bu suratının hali ne?" diye sormuştu. Ona hiçbir şey söylemedim. Jonas benim yerime bir yalan bulurdu.
Jonas beni tekrar hayata döndürmeye çalışıyordu ama hayata döndürülecek bir şey yoktu. İşimi yapıyordum. Sürekli şirkete gelip gidiyordum, raporları inceliyordum, toplantılara katılıp gözlemde bulunuyordum. Tek farkı bütün bunları yapan ruhsuz bir kabuktan başka bir şey değildi. Başıma bela olabilecek bütün sorumluluklarımı hallediyordum ki geri kalan vaktimin neredeyse tamamını tek başıma potaya top atarak geçirebileyim. Bu bulutlu ve basık havada beni rahatlatan tek şey oydu.
Elimde topu sektirirken Jonas'ın el kol hareketleriyle dikkatim o tarafa çekildi. Kulaklığımı çıkarıp "Ne var?" diye sordum.
"Sana da merhaba."
Top sektirmeye devam edip bacağımın arasından geçirdiğim topu potaya doğru mükemmel bir şekilde attım. Ama potaya girmedi.
"Sarper, bana kızgın olduğunu biliyorum. Ama bir an önce projeye çalışmaya başlamamız lazım. Ne kadar erken o kadar iyi."
"Kendin yap." Ona bir defa bile bakmadan basket oynamaya devam ettim. Olanlar için tamamıyla onu suçluyor değildim. Suçun büyük bir bölümü bana aitti. Ama yaptığı hatadan dolayı ona kızgındım ve olanların acısını kendimden çıkardığım kadar en az ondan da çıkarıyordum. Bir başkasına öfkelenmek iyiydi. Kendime olan kızgınlığımı unutmamı sağlıyordu.
"Saçmalama Sarper. İkimiz birlikte bir proje yapacağımızı çok uzun zaman önce konuştuk dostum. Baban senden bir proje bekliyor, biliyorsun."
"Acelesi yok. Bekleyebilir."
"Biliyor musun bilmiyorum ama tatilden döndüğümüzden beri sende olan değişimin farkında. Ve bundan memnun değil."
Çenemi sıkıp "Jonas!" diyerek sesimi yükselttim. "Hala biraz daha zamana ihtiyacım var."
"Anlıyorum. Ama en azından şu yurtdışı projesine ufaktan başlasak olmaz mı?"
"Başlayalım." Tekrar potaya mükemmel bir atış. Ve basket.
"Neye başlayacağız? Daha bir kağıdın üzerine çizgi bile çekmedik."
Topu havada durdurup sertçe ona baktım. "Benden ne istiyorsun Jonas?"
Düzgünce şekil verdiği sarı saçlarının altındaki mavi gözleri kızarık ve suçluluk doluydu. "En azından hangi ülke olduğuna karar verirsek pazar araştırmalarına hemen başlayabilirim."
Düşünmeden konuştum. "Türkiye'yi seçiyorum."
Birkaç saniye içinde farkına vardığım gerçekler donup kalmama sebep oldu. Gerçekten yapabilir miydim? Babamın yurtdışına açılma arzusunu kullanıp bana güvenen insanları yüzüstü bırakmadan onun yanına gidebilir miydim? Hem yıllarca aldığım eğitimle hazırlandığım ve yapmak için heveslendiğim mesleği yapıp hem de onunla birlikte olabilir miydim?
Her zaman seçim hakkımız vardı. Ben görememiştim. Onunla bir geleceğim olmayacağına o kadar emindim ki bu gerçeği görememiştim. Bu seçenek aklıma gelene kadar onunla birlikte olmayı bile ne kadar istediğimi fark edememiştim.
İstiyordum. Onunla birlikte olmak istiyordum.
Onun kalbini ne kadar çok kırdığımı biliyordum. Bu zamana kadar benimle iletişime geçmeyişinden belliydi bana ne kadar kızgın olduğu. Ama bana karşı olan duygularını da biliyordum. Benim için her şeyi geride bırakarak ülke değiştirmeyi göze almıştı. Kimse bunu bir başkası için yapmazdı. O yüzden ben de onun için bu projeyi hazırlayacaktım. Mümkün olan en kusursuz biçimde hem de. Ve eğer, babam projeye tamam derse ilk uçakla yanına gidecek, ne olursa olsun kendimi ona affettirecektim. Asla affedilmesem bile umurumda değildi. Risk çok büyüktü belki de ama onun için bu riski almaya değerdi.
Jonas "Emin misin?" diye sordu. "Alternatif başka ülkeler de belirlesek iyi olur. Mantıklı bir karar vermemiz lazım, biliyorsun."
"Onu yapacağın araştırmadaki veriler gösterir." Basket topunu bir kenara atıp yanından geçtim. "Sen çalışma odasına geç ben geliyorum."
Vücudumda uzun zamandır hissetmediğim bir kıvılcım ateşlenmişti. Terli kıyafetlerimden kurtulup soğuk bir duş aldıktan sonra çalışma odasına neredeyse koşarak döndüm. Jonas'la birlikte kolları sıvayıp gece gündüz çalışmaya başladık. Jonas çok çalışkan bir insandı ve ben de ne istediğimi biliyordum. İkimiz birlikte durdurulamaz bir ekiptik.
Jonas projeye olan hevesimin kaynağını bilse de bunu görmezden gelip elinden geleni yapıyordu. Onu bu kadar ciddi çalışırken görünce yavaş yavaş affetmeye başladığımı fark etmiştim. Ama kendimi affetmeye çok uzaktım. Bu işten tek kazancım içimde yeşeren koca bir ümit ve kafamı geçmişi düşünmek dışında verebileceğim bir yer bulmaktı. Bu uğraş bir noktadan sonra beni sabahın erken saatlerinde yatağımdan fırlayarak kaldıran ve gecenin geç saatlerinde uyutmayan bir takıntı haline geldi. Babam bile bu kadar büyük bir ciddiyetle uğraştığım projem hakkında meraklanır olmaya başlamıştı. Ona hiçbir şey söylememiş, Jonas'ı da aynı şekilde tembihlemiştim.
Projeyi sunacağımız sabah şirkete geldiğimde pencereden bulutlu havaya bakan gözlerimin altı yorgunluktan çökmüştü. Oysaki biraz daha iyi görünebilmek için önceki gece altı saat uyumuştum. Olsundu. Elimdeki dosyayı sıkıca tuttum. Bu dosyayı totemim yapmıştım. Eğer kuruldan geçmezse kaderime razı olacak, onu sonsuza kadar rahatsız etmeyecektim. Ama geçer de benim için bir bilete dönüşürse ona verdiğim sözümü bozacaktım. Umurumda bile değildi. Son bir kez şansımı deneyecektim.
Gökyüzündeki kasvetli bulutlara karşı derin bir nefesi içime çektim. En azından Güneş'i her gün görebilecektim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Gülümsediği Yer
Novela JuvenilCiğerlerimi doldurabildiğim kadar havayla doldurdum ve tüm içtenliğimle tek bir şey diledim. Ama o gece hayatın benim için başka planları vardı. ... Güneş her şeye sahipti. Gelecek için büyük bir hayali, onu seven harika bir ailesi, her daim gü...