"Tutmasan da inkâr ederdim." Birkaç adım attıktan sonra boğazımı temizleyerek sessizliği bozdum. "O zaman... Ne düşünmüştün?"
"Ne zaman?" Başını çevirip kaşlarını sorur sorar gibi çattı.
"Trafikte işte."
"Hmm," Başını havaya kaldırıp gökyüzüne bakarken âdem elması oynadı. "Çok tatlı biri olduğunu."
Yanaklarım benden önce yanıt vererek hafiften yanmaya başladı. Kendim kaşınmıştım sonuçta değil mi? Cevap vermek yerine boğazımı temizleyerek içecek bir şeyler almayı teklif ettim. Birer naneli limonata alarak yolumuza devam ettik.
"Kleopatra'nın hikayesini düşünüyordum da," Pipetinden bir yudum aldı. "Milattan önce gerçekleşmiş olayların bu kadar ayrıntılı olması biraz şüpheli değil mi?"
"Belki de zamanla işin içine biraz kurgu karışmıştır." Omuz silktim. "Ama Kleopatra'nın kendine ait bir tarih yazarı varmış. Sürekli onunla birlikte seyahat edip önemli toplantılarına katılır, her şeyi not alırmış. Ayrıca Mısır geleneklerine göre tüm kral ve kraliçelerin ölmeden önce oyulan mezar duvarlarında onların hayatı anlatılırmış. Ve bu konuda oldukça şeffaf davranırlarmış çünkü Tanrı'nın gördüğü bir şeyi saklamak onlar için anlamsız ve kötü bir çabaymış."
"Çok güzel bir motto. Tanrı'nın gördüğü bir şeyleri saklamamak... Kulağa bir devlet yöneticisinin yapacağının tam tersi gibi geliyor." Başını çevirip hayranlıkla bana baktı. "Bütün bunları nereden biliyorsun? Tarih mi okuyorsun?"
Bir nane yaprağı çiğneyerek kafamı aşağı yukarı salladım. Aslında ne sorduğunu anlayınca hemen düzelttim. "Bölüm olarak diyorsan, hayır. Ama babam tarih tutkunuydu. Sürekli bana bunun gibi hikayeler anlatırdı."
"Gerçekten çok şanslısın o zaman." Kirpiklerini kırpıştırarak anlamını çözemediğim bir bakış attı. "Seninle ilgilenen bir baban varmış."
Gözlerimi kaçırıp içeceğimle ilgileniyormuş gibi yaparak hüzünle başımı aşağı yukarı salladım. Sessizce adımlamaya devam ettik. Kalenin inişli çıkışlı, bozulmuş taş yolları bizim için başlı başlına bir uğraş olsa da ben konuşmayınca ortam çok sessizleşmişti. Şehir gürültüsünden de uzaktaydık. Havayı sadece daldan dala konup cıvıldayan kuşların sesleri, patlayacakmış gibi bir hırsla öten cırcır böcekleri ve adımlarımızın yumuşak hışırtısı dolduruyordu.
Birden "Peki ne okuyorsun?" diye sordu.
Bu soruya yanıt vermekten kaçınıyordum. Sarper'in üniversiteye gittiği apaçık ortadaydı ve ona liseden yeni mezun olduğumu söyleyerek bir önyargı yaratmak istemiyordum.
Ama yapacak bir şey kalmamıştı.
"Üniversite sınavına bu sene girdim. Tercihleri bekliyorum."
"On sekiz yaşında mısın?" Bana yine anlamını bilemediğim bir bakış attı. "Yaşına göre daha olgunsun. İyi anlamda."
Saçımı kulağımın arkasına atarak başımı salladım ve "Ağustosta on dokuzuma gireceğim." diye yanıtladım. "Peki ya sen?"
"Yirmi iki. İşletme ve ekonomi bölümünü yeni bitirdim. Kep atma törenim geçen haftaydı."
"Senin için çok heyecanlı olmuş olmalı."
"Sanırım öyle olmalı." Gülümsememek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Ne okumayı planlıyorsun?"
"Tam olarak bilmiyorum. Arkeoloji, tarih ya da sanat tarihi olabilir."
Sesim istemsizce acı dolu çıktı. Bu mesele benim için handikaplıydı. Sebepler ve sonuçlar. Kabullenişler ve yola devam etmeler. Aslında olmasını dilediklerim ve hayatın bana sunmuş oldukları. O kadar uzayacak bir konuydu ki bunu deşmemeye karar verdim.
![](https://img.wattpad.com/cover/348001385-288-k627451.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Gülümsediği Yer
Novela JuvenilCiğerlerimi doldurabildiğim kadar havayla doldurdum ve tüm içtenliğimle tek bir şey diledim. Ama o gece hayatın benim için başka planları vardı. ... Güneş her şeye sahipti. Gelecek için büyük bir hayali, onu seven harika bir ailesi, her daim gü...