"Kandemir, ağlama oğlum."
Arslan'ın bir oğlu vardı...
♠️🖤♣️
Bazı anlar vardır yaşadığımız ânı kursağımızda bırakır. Aklımızın ucundan dahi geçmeyen ihtimaller hiç beklemediğimiz bir anda karşımıza çıkıp boğazımıza yapışır. Şuan kendimi tam da öyle hissediyordum. Sızlayan kalbim dışında boğazımda ihtimallerin pençesini hissediyordum.
Arslanın bir oğlu vardı. Kendi oğlu muydu? Annesi neredeydi? Ölmüş müydü yoksa boşanmışlar mıydı?
Tüm düşünceler kafamın içinde cirit atarken yüreğimde hissettiğim ağırlık gittikçe büyüyordu. Kandemir, babasının kollarından çıkarak gözyaşlarını sildiğinde göz göze gelmiştik. Güzel yüzlü, sevimli bir çocuktu. Bana bakarak gülümsemesini garipsedim, çocuk dahi olsa bir yabancıya bu kadar güzel gülümsemesini garip buldum. Çocuklar normalde yabancılara karşı huysuz olmazlar mıydı?
"Leyla abla!" Bir anda babasının kollarından çıkarak bacaklarıma sarılan çocuk nevrimi döndürürken ne yapacağımı bilememiştim. Kafam karışmış bir şekilde Arslan'a baktığımda kafasını iki yana sallayarak ayağa kalktığını gördüm.
"Kandemir, buraya gel."
"Gelmeyeceğim işte, eve göndereceksin beni ama gitmeyeceğim!" Babasına söylenirken çatışan kaşları ve büzülen dudaklarıyla o kadar tatlı bir çocuk vardı ki karşımda ne yaptığımı bile fark etmeden sağ elimi kaldırmış ve hafifçe kafasını okşamıştım. Kandemir'in bakışları direkt beni bulurken kafasını okşamam hoşuna gitmiş gibi gülümsemiş ve iki adım geri giderek küçük elini bana uzatmıştı.
"Özür dilerim Leyla abla, kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Kandemir Arslan Efsunkâr. Aynı babamın anlattığı gibisin, seni öyle tanıdım." Karşımda resmen büyümüş de küçülmüş bir çocuk vardı. Kelimeleri o kadar düzgün, telaffuzu o kadar dikkatliydi ki... Çocuğun bakışlarında bile zeka pırıltıları vardı. Kısa bir an kafamı kaldırarak oğluna tek kaşını kaldırarak bakan Arslan'a baktım. Kandemir kesinlikle bakışlarını babasından almıştı.
"Merhaba Kandemir. Demek baban beni sana anlattı." Kafamdaki tüm soruları, yüreğimdeki huzursuzluğu bir kenara bırakarak elimi uzatarak Kandemir'in küçük elini tutup onunla tokalaştım. Karşımdaki çocukta o kadar saf bir mutluluk vardı ki istediğim tek şey ona ayak uydurmaktı.
Kandemir benim olmak istediğim ama olamadığım bir çocuk gibi duruyordu. Onun bedenini saran heyecan ve mutluluk bana yasaktı. Çocukluğum dört duvar arasında beni heyecanlandırabilecek her şeyin yasak olduğu bir odada geçmişti. O zamanlar kalbim olduğundan da güçsüzdü. Bu yüzden ani tepki verebilirim diye televizyon dahi yasaktı. Sadece oturur oyuncaklarımla oynar, ders çalışır, kitap okur, tedavi görür ve penceremden gelip geçen insanları izlerdim.
"Evet, anlattı. Seninle tanıştığıma çok mutlu oldum. Gerçekten çok güzelsin. Daha sonra yanıma gelirsin değil mi? Ben de sana gelebilirim, sen nasıl istersen öyle olur. Beraber oyun oynar mıyız? Merak etme ben hareketli, koşmalı oyunları sevmem. Beraber oturur sen ne istersen onu oynayabiliriz. Ama sen büyüksün, sıkılabilirsin. Yani illa oyun oynamak zorunda değiliz. Kitap da okuyabiliriz ne dersin? Ama ben okuma yazma bilmiyorum sen bana okusan olur mu? Eğer okumayı sevmiyorsan babam da bize okuyabilir. Ondan da sıkılırsan muhabbet ederiz? Yani tabii ben sana göre çok küçüğüm konuşacak bir şey bulamazsan öylece oturadabiliriz. Ben sessizliği de severim. Hiç olmadı müzik dinleriz, ne dersin?"
Neredeyse nefes almadan konuşan çocuğa merhametle baktım. O kadar masumdu ki.. İçinde taşıdığı sevecenlik ruhumun kırgınlığını ve endişesini silip süpürmüştü. Ömrümde bu çocuk kadar sevecen, insan canlısı birini daha görmemiştim. Onun benimle zaman geçirme isteği içimdeki yaşayamadığım çocukluğa dokunmuştu. İçimde hiçbir zaman oyun oynayamamış olan yalnız çocukluğum heyecanla kıpırdanmaya başlamıştı. Çocukken oyun oynayamadığım için kaç yaşında olursam olayım bu kelime beni heyecanlandırıyordu. Elime bir oyuncak bebek veya araba verseler hiç sıkılmadan oturur onlarla oynayabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM (1-2)
General FictionLeyla, yattığı hastane odasında ölümü bekleyen bir kadındı. Yalnızlığında boğulmasına ramak kala eline aldığı telefondan bir numara salladı. Ve salladığı numara, hapishanede yaşayan bir mahkuma aitti. 📮 Leyla: Konuşacak kimsem yok. Bir çiçeğim bile...