17 yıl sonra
Genç kadın elinde sıkıca tuttuğu kitap ve çiçeklerle mezar taşlarına bakarak boş mezarlıkta ilerliyordu. Gözlerinden akan yaşlar görüşünü her engellediğinde boştaki eliyle sertçe onları siliyordu. En sonunda gelmek istediği yere geldiğinde yan yana duran üç mezara içi giderek baktı. Yavaşça mezarlara yaklaştığında üç mezarın da üzerinde duran onlarca çiçeğe tebessüm ederek baktı. Çoğu kurumuş olsa da hala canlı olanlar mevcuttu. 17 yıl geçse de hala unutulmamışlardı. Ortadaki mezar taşına baktı yutkunarak.
Leyla Efsunkâr
Elindeki kitaba çevirdi bakışlarını. Mahkum... Bu kitapla tanımıştı onları. Binlerce insan gibi bu kitapla ortak olmuştu Leyla'nın acısına, yalnızlığına. Leyla'nın sağ tarafında duran mezar taşına baktı. Bu, elinde tuttuğu kitabın yazarı Baran'a ait olan mezardı. Sol taraftaki mezar ise Arslan Efsunkâr'a aitti.
Ölmüştü. Kitapta yazanlara göre Leyla, Arslan'ın kollarından çıkıp hastaneye gittiği gün kalbi daha fazla dayanamamış ve ölmüştü. Yarım kalmışlardı. Leyla onlarca hayaliyle birlikte mezara girmişti. Arslan Efsunkâr onun mezar taşına hak ettiği soyadı yazdırmıştı. Hiçbir zaman öğrenemediği gerçek ailesinin soyadını.
3 yıl... Tam 3 yıl sonra Arslan Efsunkâr onun solunda yerini almıştı. Bir gece hapishanede 15 kere şişlenerek öldürülen Arslan, Leyla'nın yanına gömülmüştü.
Tam 4 yıl sonra ise Baran kalp krizi geçirerek hayatını kaybederek Leyla'nın sağ tarafında yerini almıştı. Baran, Leyla'ya olan sözünü tutmuş ve mezarını çiçeksiz bırakmamıştı. Leyla'nın ölümünün 1. Yıldönümünde Mahkum adlı kitabını çıkarmıştı. Leyla'nın hikayesini anlattığı kitap insanlar tarafından aşırı ilgi görmüştü. Onlarca insan Leyla'nın mezarına akın ederek ona çiçekler getirmişti.
Mezarlara yaklaşarak elindeki çiçekleri Leyla'nın mezarının üstüne bırakan genç kadın derin bir nefes alarak gözyaşlarını sildi.
"Merhaba Leyla abla. Ben Selin Leyla, seninle aynı isme ve hastalığa sahibim. Geçen hafta kalbimde bir sorun olduğunu öğrendim. Doktorlar kalbimi yormamam gerektiğini söylediler. Ameliyat olmam gerekiyormuş ama masada kalma ihtimalim %60 oranındaymış. Sizleri iki gün önce tanıdım. Şans eseri kütüphanede bulduğum kitabı okudum ve soluğu sizin yanınızda aldım. Mezarında hala canlı çiçekler var. Ben... Buna çok sevindim. 17 yıl geçse de hala hatırlanıyorsun. Bak... Hiç tanımadığın insanlar sana çiçek getiriyorlar. Üzülme olur mu abla... Biz... Seni unutmadık. Baran amca seni satırlara yazdı, insanlar zihinlerine kazıdı. İnternette araştırdım abla. İnsanlar hala senin ölüm yıldönümünü hatırlıyorlar. Her yıl onlarca insan o gün sana çiçek getiriyor. Çoğu şehirde senin için hatıra köşeleri var. Seni çok iyi anlıyorum. Ben 25 yaşındayım ve yapmak istediğim onlarca şey var ama ölebilirim. Sen... Yıllarca bu duygularla savaştın. Çok güçlü bir kadınsın. Umarım... Umarım senin kadar güçlü olabilirim."
Gözyaşlarını silerek ayağa kalkan kadın son bir kez daha mezar taşlarına bakarak arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Hava kararmak üzere olsa da Efsunkâr'a gitmek istiyordu. Şimdilerde harabeye dönen o meşhur kumarhaneyi görmek istiyordu. İlerlerken tam karşısından gelen adama gözü takıldığında onu incelemeden edemedi. Uzun boylu ve yapılı bir adamdı. Keskin yüz hatları ve yemyeşil gözleri vardı. Giydiği kaban onu daha da heybetli gösteriyordu. Elinde üç demet lale tutuyordu. Biri giderken diğeri geliyordu. Yan yana geldiklerinde göz göze geldiler. Kadının bu yakışıklılık karşısında kalbi tekledi. İkisi birbirinden geçip gittiğinde kadın durdu ve merakla arkasını döndü.
Adam ilerledi ve az önce onun kalktığı üç mezarın karşısında durdu. Elindeki lale demetlerini sırayla üç mezarın üstüne bırakarak ayağa kalktığında fazla uzakta olmadığı için adamın kurduğu cümleyi duyabilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM (1-2)
Ficțiune generalăLeyla, yattığı hastane odasında ölümü bekleyen bir kadındı. Yalnızlığında boğulmasına ramak kala eline aldığı telefondan bir numara salladı. Ve salladığı numara, hapishanede yaşayan bir mahkuma aitti. 📮 Leyla: Konuşacak kimsem yok. Bir çiçeğim bile...