Bölüm sınırı +250 vote
♠️🖤♣️
Kasırga.
Zihnimin derinlerinde büyük bir kasırga kopuyordu. Ruhuma kazıdığım mezarlıkların üstlerinde yeşeren çiçeklerin yaprakları gibi dağılıyordu zihnim, umutlarım. Bazı anlar oluyordu ki keşke diyordum. Keşke sessizce ölüp gitseydim. Keşke yaşayamadığım şeyler içime bu kadar dert olmasaydı. Keşke yabancı bir insana bu kadar muhtaç olmasaydım. Keşke yapılan iyiliklerin altında ezilip kalmasaydım.
Ailem yoktu, evim yoktu. Dostum yoktu, sevdiğim ve sevgilim yoktu. Sadece ölümün gebe bıraktığı kocaman bir yalnızlığa sahiptim. Bu yalnızlığın öyle güçlü pençeleri vardı ki, ruhumun her karışından oluk oluk kan akıyordu.
''Leyla, sorun ne?'' Sorun ne? Sana hangi birini anlatayım Arslan? Hangi kelimeleri kursam kursağımdaki acılarım ete kemiğe bürünebilirdi. Hangi cümle yalnızlığımdan damlayan yaralarımın sayısını sana verebilirdi. Kaç gözyaşı döksem bu dünyaya sığamadığımı anlardın.
''Neden bana yardım ediyorsun Arslan? Ben kimim ki bana evinde bir oda ayırıyorsun? Hayatına alıyor çocuğuna yaklaşmama izin veriyorsun. Neden? Neden evine ölümü sokuyorsun? Neden buradan çıkacak bir cenaze için bu kadar çabalıyorsun?''
''Herkesin yaşamaya hakkı vardır.''
''Kaçıyorsun. Sorumun altındaki tüm imaları anlıyor ama hepsinden kaçıyorsun. Ben bir yabancıyım ve sen bir yabancıyı aileden biri haline getirmeye çalışıyorsun.''
''Bunu istediğini sanıyordum.''
''Ben de öyle sanıyordum.'' Arslan kaşlarını çatarak beni anlamaya çalışırken odaya giren Kandemir ikimize anlamsız bir bakış atarak küçük omuzlarını silkmiş ve heyecanla elimi tutarak beni çekiştirmeye çalışmıştı.
''Leyla abla hadi gel sana odamı göstereyim.'' Umursamadım. Aklımdaki karmaşayı bir kenara bırakarak Kandemir'in beni yönlendirmesine izin verdim. Bana önce odasını gösterdi. Kocaman bir odası ve bir sürü oyuncağı vardı. İçimdeki çocuğun içi ezilirken kocaman bir kadın olsam da tüm o oyuncaklara imrenmeden edemedim.
''Oyuncakları çok mu seviyorsun Leyla abla?'' Bana merakla bakan çocuğa aynı merakla karşılık verdim.
''Neden sordun ki?''
''Onlara bir değişik baktın, beraber oynamaya ne dersin?'' Gülümseyerek bana bakan çocukla derin bir nefes aldım. Hayatla ilgili hiçbir fikri olmayan, henüz insanları anlama yetisi fazla gelişmemiş bir çocuk bile içimdeki ezikliği fark edebilmişti.
''Benim hiç böyle oyuncaklarım olmamıştı Kandemir, bu yüzden biraz şaşırdım.''
''Neden senin böyle oyuncakların yoktu ki? Sana neden oyuncak almadılar?'' Şimdi ben sana nasıl diyeyim Kandemir, benim oyuncak alacak babam yoktu diye. Bir ailem yoktu, yetimhanede yemek bulduğuma şükrediyordum diye nasıl diyeyim? Kimsesiz çocukların oyuncakları olmaz, yaşama gayeleri olur diye nasıl diyeyim.
''Benim çocukluğumda böyle oyuncaklar yoktu canım, ondan öyle dedim. Yeni çıkmış bunlar.''
''Anladım. Hadi gel oynayalım o zaman.''
Kandemir'e ayak uydurdum ve saatlerce onunla oyun oynadım. Ölecek olan Leyla'yı bir köşeye atarak çocukluğumu ön plana çıkardım ve birkaç saatliğine de olsa dünyanın tüm kahrından kurtudum. Tüm günü bitirip de yatağıma yattığımda kafamı koyduğum yastık benim için tabuttan farklı değildi. Eğer çok yakında öleceğinizi biliyorsanız oturduğunuz kaldırım taşı dahi size mezar hissi verebilirdi.
Kapının tıklatılmasıyla yatakta doğruldum. İçeriye giren Arslan bana kısa bir bakış atmış ve kapıyı kapatarak yanıma gelip oturmuştu.
"Akşam çok sessizdin."
"Çünkü sahte masalımdan uyanmam kısa sürdü."
"O da ne demek Leyla?"
"Burada olmam doğru değil. Hastaneye geri gideceğim."
"Neden?"
"Neden mi? Çünkü ölüyorum Arslan! Ve sen gelmiş bana diyorsun ki burada öl. Bir sabah kalkacaksınız ve benim bu yatakta ölü bedenimi bulacaksınız. Ölüm, evim dediğim yerden çıkacak. Hayır, bunu istemiyorum. Öldüğüm zaman beni sizin bulmanızı, görmenizi istemiyorum. Bu yüzden gideceğim, hastane benim için en doğru yer."
''Ama bunu istemiyorsun değil mi? Neden bir kez olsun bencillik yaparak sadece kendini düşünmüyorsun ki?''
''Yaptım. Ben zaten senin hayatına girerek bencillik yaptım Arslan. ''
''Böyle düşünme, bu bencillik değil.''
''Hayır bencillikti. Öleceğimi bile bile senin hayatına girdim, hayatının bir parçası haline geliyorum. Ben biliyorum Arslan, farkındayım. Ölüm; ölene değil geride kalana. Ben, ölüp gittiğimde senin hayatından bir cenaze kalkacak. Arkamdan üzülmen için beni çok sevmene gerek yok, üzüleceksin. ''
''Leyla...''
''Hayır lütfen dinle beni. Her ölüm insanın ruhuna atılan bir çizik olur Arslan. Söyle bana! Senin ruhunda kaç çizik var?''
''Benim ruhumda iki çizik var Leyla.''
''Üçüncüsü ben olacağım gibi. Doğrusunu söylemek gerekirse senin hayatına dahil olmaya çalışırken çok düşünmedim çünkü sen büyüksün. Sen ölümü bilecek, görecek kadar büyüksün Arslan. Ölümü yaşayıp sonra da ona bir selam çakıp da yürümeye devam edecek kadar güçlüsün. Ama Kandemir... Hayır, bana alışmasını istemiyorum. Bana alıştıktan sonra bir anda hayatından çıkıp gitmem... İstemiyorum Arslan, bir çocuğun hayatında çizik bırakmak istemiyorum.''
''Ah Leyla... Ne yapacağım ben seninle.'' Ensemden tutarak hafifçe beni çekmesiyle ona ayak uydurarak kollarımı beline doladım.
''Sen nasıl istersen öyle olsun.''
''Benim istediğim mi olsun?'' Ortamdaki gerginliği dağıtmak için muzipçe sorduğum soru etkili olmuş olacak ki Arslan saçlarımı severken bir yandan da kahkasını tutmaya çalışıyordu.
''Aynen öyle, senin köyün büyük olsun.''
''O zaman beraber uyuyabilir miyiz?''
Bir anda beni hafifçe iterek ''Namusuma mı göz diktin kız? Ben senin bildiğin erkeklere benzemem.'' diyen adamla ağzım açık kalmıştı. Suratıma bakarak kahkaha atan adamla omzuna hafifçe vurarak yatağa geri yattım.
''Resmen benimle dalga geçiyorsun.''
''Şu surata bak. Evet hanımefendi resmen sizinle dalga geçtim.''
''Git başımdan ya.''
''Tamam tamam sustum, hadi uyuyalım.'' Ve uyuduk. Kollarına sığındığım adamın göğsünde geceyi sabah ettim. Sabah beraber yaptığımız kahvaltı sonrasında hastanedeki odama geri döndüğümde çok değil, kısa sürede odamı makinelerden çıkan sesler doldurmuştu. Hemşirenin biri girip biri çıkarken kalbimdeki sancı bilincimin yitikliğiyle birleşiyordu.
''Leyla Hanım, lütfen bana odaklanın.'' Doktorun yüzü iyice silikleşirken odaya giren Arslan'a zar zor odaklandım. Hemen yanımda duran Arslan elimi sıkıca tutarken bilincimi kaybetmeme ramak kalmıştı.
"Buradayım Leyla, tam yanında elini sıkıca tutuyorum." Son duyduğum cümleler Arslan'ın bu sözleri olmuştu. Hemen sonrasında tamamen bilincimi kaybederken hissettiğim şey dudaklarıma değen baskı olmuştu.
Arslan beni ellerimde elleri, dudaklarımda dudaklarıyla uğurlamıştı.
Bitmiş miydi?
Leyla'nın hikayesi buraya kadar mıydı?
💫💫
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM (1-2)
General FictionLeyla, yattığı hastane odasında ölümü bekleyen bir kadındı. Yalnızlığında boğulmasına ramak kala eline aldığı telefondan bir numara salladı. Ve salladığı numara, hapishanede yaşayan bir mahkuma aitti. 📮 Leyla: Konuşacak kimsem yok. Bir çiçeğim bile...