5.1

83 7 36
                                    

 Geç geldiği için üzgünüm. Tatile gittim ve gezmekten yazmak için fırsatım olmadı. o yüzden biraz hızlı yazdım. Yanlışım olursa acı bildirin. (Saat biraz geç ama olsun)

İyi okumalar---->>>>🧠🤌🏻🤝🍵

----- ------

Ses gürültülüydü. Sanki patlamadan açığa çıkan şeyler uçuşan tren demirleriyle kalmaksızın görüşleri karartıp bir çok zihni de yok etmişti. Kulakları sağır eden bir gürültüydü. Daegu-Seul treni son durakta yavaşlamış olsa da raylarda ıssız tozlu kasabalardan geçerken kimseye ulaştıramadı yüksek sesini. Gökyüzü her zamanki gibi mavi değildi. Güzelliğini koyu ve boğucu gri tozlara bırakmıştı. Okyanus birkaç kilometre ötesindeydi. Yuvarlanan parçalar ve kopan ceset uzuvları etrafa saçıldıkça eğimden dolayı suya doğru yuvarlanıyordu.

Raydan fırlamış hızlı trenin çoğu vagonu artık sadece bir demir yığınından ibaretti kuru toprağın üzerinde. Yığının altından süzülmeye başlayan ve kuru toprağa uzun zaman sonra ıslaklık sağlayan sıvı ise kırmızı kanlardı.

Yoongi düğmeye basmadan önce durmuştu. Düşünmüştü sadece. Neden orada olduğunu ve trendeki onca insanın kaderini çizip kendi elleriyle sonlarını neden yazdığını düşünmüştü. Cevap basitti. Kötüler ölmeliydi. Onları ortadan kaldırmak için gerekecek şey ise birkaç masum canın alınmasıydı.

Bu yüzden durmuştu 6. durakta. Sadece 10 saniyeliğine. Sonrası ise asla geri döndürülemeyecek korkunç kaderin kalanlara sunduğu adil sonun temsiliydi. Adaletin yerini bulması...

Patlamayı uzaktan duyduğunda yüzünü buruşturdu. Elindeki kumandayı bir süre izlese de 6. durağın olduğu istasyondaki boş raylara fırlattı. Güneş doğmak üzereydi. Hava turuncu renklerdeydi. Etrafı görmek için aydınlatmaya gerek olmasa da soğuk havanın getirdiği sisli hava gözlerini yoruyordu.

Issız istasyondan ayrılmak için arkasını döndüğünde gördüğü kişi ile adımları durdu. Karşısındaki adamı izledi. İki eli cebindeydi. Uzun ve yapılıydı. Gözlerindeki anlamlandıramadığı duygu kendi gözlerine baktığı her saniye sanki daha da alevleniyordu. Koşmuş olmalıydı çünkü nefes nefeseydi ve göğsü inip kalkıyordu. Başını yavaş yavaş iki yana salladığını gördü. Dudaklarındaki titremeye baktığında iç çekti Yoongi.

Onu tanıyordu. Tanımadığı kimse yoktu. Herkes bir piyondu bu oyunda. Kimi oyunun sonunda şaha ulaşmak için feda edileceklerden, kimi ise sona kadar getirilip vezire dönüştürüleceklerdendi...

-"Chris?" dedi duygusuz bir sesle. Adamın dudaklarını birbirine bastırdığını gördü. Tae'ye gerçek anlamda destek olmuş ve yanında durmuş tek kişi oydu. Ne var ki nankör velet bunu göremeyecek kadar meşguldü. Yoongi gülümsedi ona doğru yürümeye başladığında.

-"Geç kaldın." dedi yanına vardığında. Onu baştan aşağı süzdü. İstemsizce hep ekran karşısında izlediği karakterleri gerçek hayattan izlemenin ne kadar heyecan verici olduğunu düşündü. Onların yüzlerindeki gülümsemeyi veya hayal kırıklığını izlemek...

-"Sen...Yoongisin."

Sesindeki şaşkınlığı görebiliyordu. Dili tutulmuş gibiydi ve aynı ilgiyle kendisini izliyordu. "Taehyung seni ne kadar aradı biliyor musun?" diyebildi uzun sessizlikten sonra. Güçlü durmaya çalışıyordu ama az çok patlama sesini duyacak kadar yakındaydı ve neler olduğunu anlayabiliyordu Chris. Göğsüne bir ağrı oturduğunu hissetti. O pisliğe gerçekten değer veriyordu.

-"Biliyorum." diye karşılık verdi adam kendisine kıyasla düz bir sesle. "Şimdi olması gereken yerde. Onca şeyden sonra."

'Tıpkı lazer tutulan bir kedi gibi...' diye düşündü Chris istemsizce. Demek bu adam kendisine çok yakınında olduğunu hissettirip peşinden koşturmuştu. Amaç neydi peki?

Mr. V's BunnyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin