0.1 - EKİM GECESİ...

717 64 34
                                    

EKİM 2004

"Haldun, daha fazla yürüyemeyeceğim. Beril beni çok zorluyor" demişti uzun siyah saçları olan kadın. Kocasının mafya sorunları yüzünden karnı burnunda, ıssız bir dağda peşindeki adamlardan kaçıyorlardı.

"Dayan hayatım. Arabaya kadar dayan lütfen" ağzından ve yüzünden karısına yalvarışları belli olan Haldun, Meltem'i omzuyla yarı sırtlamış vaziyette ilerliyorlardı.

Arabanın yanına geldiklerinde bir silah sesi duyuldu. Pusuya yatmış baş düşmanı Ahmet, kaçmak için ayarladığı Haldun'un Dodge Charger marka klasik arabasının önünde onları bekliyordu.

Silah bir kez daha ateşlendiğinde Meltem kocasının kollarına yığılmıştı. Kocasına kalkan olan kadının son yaptığı şey ise bebeğinin babasız kalmaması için kendi silahını ateşlemek oldu. Art arda kurşun yiyen Ahmet, Meltem'den önce gözlerini kapatmıştı.

Haldun, silah sesi duyan Ahmet'in iki adamını indirmek için harekete geçti. Çok iyi silah kullanan adam eşinin vurulması üzerine içindeki zerre acıma duygusundan yoksun karşı tarafa hamle yapma fırsatı bile vermeden iki adamı da kafasından vurup indirmişti.

Eşinin yanına gittiğinde Ölüm 4 Ekim gecesi dört canı kucaklamıştı. Beşinciyi vermeyen kişi ise Haldun oldu...

Karısının kalbinin durduğunu anlayan Haldun, ıssız bir dağda şehire inene kadar eşinin karnındaki kızının da ölüme teslim olacağını düşünüp, yaşadığı onca tehlikeli savaşlarda bile yaşamadığı dehşeti o gece yaşayacaktı.

Kemerinden çıkardığı bıçağı ile göz yaşları sel olurken eşinin karnını deşti. Meltem'i öpüyor, kokluyor, haykırarak katman katman olan derisini kesiyordu. Boncuk boncuk olan terleri okyanus olup toprak yolda yerini buluyordu. Sonunda kızına ulaştığında tek isteği onu da kaybetmemek olmuştu.

Meltem'in karnından çıkan Beril'in ağlaması, nefes alması için onun poposuna nazikçe vuran Harun'un son dileği kabul olmuştu. Kızı yaprakların bile oynamadığı, ölüm sessizliğini kapladığı dağda, bunu bozan tiz bir sesle ağlamaya başladı.

Kızını gömleğine sarıp arabaya yerleştiren baba, daha sonra eşini yerleştirip, gitmeyi planladığı kasabaya doğru yola koyuldu. Eşinin kanlı olan  bedeni arkada, yeni doğmuş, annesi gibi gözleri kapalı olan kızı yanında bir 15 dakika boyunca yol almıştı.

Yanında bir cesetle trafiğe çıkamayacağını anlayan Haldun eşini daha sonra ziyaret edebileceği uygun bir yere gömdü.

Kızıyla uzun bir yolculuğa hazırdı...

***

Aylar geçmişti ve Beril yavaş yavaş büyümekteydi. Kara kışı Anadolu'nun bağrında geçiren iki kişilik Yurter ailesi sıcak bir ege kasabasına doğru yola çıktılar.

Zamanla öğrendiği babalığı adam çok sevmişti. Kızı için dünyayı yakar ama o dünyanın kızını yakmasına izin vermezdi.

Kendi camiasında kayıp olan Harun, sakin yerlerde göçebe bir hayat yaşayarak mümkün olduğunca ulaşılmaz olmaya çalışıyordu. Karanlık Dünya için Haldun Yurter artık ölüydü. Adı bir efsaneye karışmıştı. İki kişi vardı ki adamın varlığı onlar için önemliydi.

Biri babasının ölümünün intikamını isteyen henüz 18 yaşında olan, iki yaşındaki ve annesini emanet olarak gören Coşkun, diğeri kardeş bildiği abisini arayan Ramo. Haldun ise iyi ya da kötü hiçbir tanıdıkla karşılaşmak ve kızının hayatını tehlikeye atmak istemiyordu.

Kızı 2 yaşına geldi yürümeye başladı.
Kızı 3 yaşına geldi konuşmaya başladı.
Kızı 4 yaşına geldi yüzme öğrendi.
Kızı 5 yaşına geldi birlikte balık tutmayı öğrendi.
Kızı 6 yaşına geldi artık okuma yazma biliyordu.

Göçebe yaşayan iki kişilik aile, kızın okula başlaması ile son bulmuş, adamın saçlarına aklar düşmeye başlamıştı bile. Kızını bu yaşa kadar beladan uzak tutmayı başarmıştı ve 7 yaşına gelen kızına çok şey öğretmişti. Bu onun için çok kıymetliydi.

Fransızca öğretip liseyi Fransa'da okuması, savunma sanatları öğretip kendini savunabilmesi, o döndüğü zaman ona güzel bir hayat sunabilmek için ortaya çıkması gibi aklında gerçekleşmesi için sırasını beklediği daha çok planları vardı. En çok da varlığının öğrenilmesini ve peşine düşmelerini engellemek için en iyi bildiği yoldan kimlik ayarlamıştı.

Yurter ailesinden geriye sadece baba ve kızı kalmıştı ve babasının acı kaderi kızı için zorlu bir sınav olacaktı...

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!
Dünle beraber gitti cancağzım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...

Mevlânâ

BABA VE KIZI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin