Zella Day- 1965
----------------
Dünyamıza geri dönebilir miyiz?
Beni çok üzen sevgiyle
Dünyamıza geri dönebilir miyiz?
Bu bizim hayalini kurduğumuz dünyaydı?
----------------
İlk günler her zaman zordu fakat on ikinci sınıfın ilk günü için yeni bir kelime bulunmalıydı.
Çantanın fermuarını kapatarak sırtına astı. İlk gün olmasına rağmen çantanın içi çözmesi gereken kitaplarla doluydu. Bizzat babası, söylediği şeyleri çantasına koymasını izlemiş annesi de her zamanki gibi sessizce izlemişti. Sırtı ağırlığın altında ezilerek sızlasa da omurgasını dikleştirdi birkaç saniye omuzlarındaki ağırlığa alışmayı bekledi.
Odasından çıkmadan aynaya attığı bakış oldukça üzgün ve asık suratlı olduğunu göstermişti. Saat henüz sabahın yedisi olsa bile. Surat asmak için çok erkendi, uzun bir gün sonrasında da dil kursunda alacağı dersler onu bekliyordu.
Ayakları geri geri giderken odadan çıktı. Kimseyi uyandırmadan evden çıkmak istiyordu. Ebeveynleri işe gitmek için her an uyanabilirdi. Çantasını sırtından çıkarmayı göze alamadığı için kabanını eline aldı.
Kapı koluna uzanan eli mutfak kapısında dikilen kişiyi görünce havada kaldı.
"Bu saatte nereye gidiyorsun sen?"
Gözlerindeki paniğin anlaşılmamasını umarak. "Okula." Dedi sessizce. Annesinin bakışlarında bir şey değişmemişti. "Bugün ilk gün ama hocalar tatilde ne kadar çalıştığımızı ölçmek için sınav yapacak." Gerçekten de öyleydi. Gittiği okulun en iyisi olmasının bir nedeni olmalıydı. Öyle ki her sene sonunda on ikinci sınıflardan en başarılısına üniversiteyi yurt dışında okuması için burs sağlanırdı.
Kadın kızının güçsüz bakışlarından güç aldı. "Dün akşam yeterince çalışmadın mı?"
"Çalıştım ama-"
"Ama yeterli gelmedi!" Diyerek sözünü kesti annesi. Kadının kontrol etmeye tenezzül etmediği sesi duvarlarda yankılandı. Genç kız irkilerek başını eğdi. "Bu sene son yılın ama sen hala sorumsuzsun. Okulun en başarılı olmalısın! Dikkatini dağıtan her şeyden uzak dur demekten dilimizde tüy bitti ama sen hala burnunun dikine gidiyorsun."
Sessiz kalacaktı, cevap vermeyecekti. Annesinin şimşekleri üzerine boşalınca susacaktı. Konuşmak bunu sadece uzatırdı. Havada kalan elini kapı koluna indirdi güç almak için soğuk metali sıktı.
Kendisi gibi kahverengi gözlere sahip annesi elinde taşıdığı kabana baktı. "Bunu nerede giymeyi düşünüyordun?" diye homurdandı. Ardından memnuniyetsiz bakışları kızının üzerinde gezindi. "Bunları mı giydin? Üstüne başına hiç özen göstermiyorsun."
Kız sakin kalmaya çalışarak annesinin bakışlarını takip etti. "Önemli değil üzerimdekiler çok da eski değil," Söylediği cümlenin yanlışlığını cümlenin ortasında fark etti.
"Önemli değil öyle mi? Okulda insanlar sana bakıp ne der hiç mi düşünmüyorsun?"
Cevap vermeyi çok istese de itaatkarca başını eğdi pişman gibi görünmeye çalışarak sustu. Nabza göre şerbet vermeyi on yedi yılda öyle iyi öğrenmişti ki bu dalda bir yarışma olsa birinci olacağına emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Olanlar
FantasyYaşamını sonlandırmak için bir sabah evden çıkan genç kız verdiği karara ehvenişer demişti yani kötünün iyisi... Ama son durağında karşılaştığı yaşlı adam sonun bazen sadece kelimelerden ibaret olduğunu gösterdi. Ona bir şans verdi. Fakat "şansın"...