22

149 21 6
                                    

Uyandığı yerden telefonuna uzandı. Bugün işi olmadığı için rahatça uyumuştu. Saate baktığında 11i biraz geçtiğini gördü. Bir süre yatakta uzanıp hâlâ sırılsıklam aşık olduğu adamı düşündü. En sonki gecenin üzerinden birkaç hafta geçmişti. Hanbin Haonun onu affetmesi için pes etmeden uğraşıyordu. Sürekli yanında olmak için çabalıyordu. Hatta birkaç gün önce arkadaşları Jiwoong ve Matt ile beraber yemeğe de çıkmışlardı. Her şeyin Hanbinin planı olduğunu biliyordu.

Onu kendinden fazla uzaklaştırmamıştı ki zaten her fırsatta dibinde bitiyordu. Bundan şikayetçi de sayılmazdı. Yanında olduğu zamanları fazlasıyla özlemişti. Tekrardan elini tutmak istiyordu, nefesi kesilene kadar öpmek istiyordu, kokusunu içine çekerek uyumak istiyordu, tekrardan ona onu sevdiğini söylemek istiyordu...
Ama hâlâ gururuna yediremiyordu. Evet onu kaybettiğini sanıp sonrasında tekrar yan yana gelmişlerdi. Elini uzatsa bir daha bırakmamak üzere tutacağına, her şeyi telafi etmek için belki de yıllarca uğraşacağına emindi. Ama içinde garip bir his vardı ve bunun ne zaman geçeceğini kestiremiyordu. Belki de hissettiklerini açıkça söylemeliydi. Çünkü bir daha onu kaybederse asla toparlanamayacağını biliyordu. Hanbinin onu sevmekten vazgeçmeyeceğinden emin olmak isterken bunu fazla uzatmak da istemiyordu. Halbuki Hanbin ne olursa olsun onu seveceğini düşündürecek birsürü harekette bulunmuştu.

Sarsılan güveninin bu kadar uzun sürede yenileneceğinin ikisi de farkında değildi. Hanbin onun için uğraşmaktan asla yorulmamıştı yorulmazdı da. Sadece artık onunla olmak istiyordu. Bu şekilde tamamen yanındaymış gibi hissetmiyordu. Zaten bir türlü baş başa da kalamıyorlardı.

Hao uzun bir süre düşündükten sonra mutfağa inip bir şeyler atıştırmaya karar verdi. Mısır gevreği yiye yiye gevreğe dönüşecekti. Bu kez tost yapmak istedi. Malzemeleri hazırlayıp tostunu yaptı. İçeceğini de doldurup masasına oturdu.

Bir süredir konuşmak istiyordu ve bugün ikisinin de programı dolu değildi. Buluşup hislerini söylemenin iyi bir fikir olduğunu düşündü.
İkisinin de daha fazla acı çekmesine sebep olmak istemiyordu. Zaten yeterince üzülmüşlerdi ve Hanbin yaptığından pişman olduğunu söyleyip sürekli özür diliyordu.

Telefonu eline alıp Hanbini aradı.
"Günaydın."

"Bir sorun mu var? İyi misin? Nerdesin?"
Onu hiç aramadığı için telaşlanmıştı.

"Seni aramam için sorun mu olması lazım?"

"Hayır tabiki de. Şaşırdım sadece ve günaydın."

"Bugün planın var mı?"

"Hayır yok."

"Güzel akşam her zamanki yere gidelim, beni al."

"Şaka yapmıyorsun değil mi?"

"Eğer biraz daha uzatırsan şakayı görürsün."
Neden bu kadar uzatmıştı ki? Sanki ona hiç fırsat vermemiş gibi davranıyordu.

"Tamam sadece fazla heyecanlandım. Kaçta almamı istersin? Ya da dur. Oranın yakınlarındaki parkta eski zamanlardaki gibi gece pikniği yapalım mı?"

Hao sevgilisinin yemeklerini özlemişti. Olabilirdi.
"Yemekleri sen yapacaksan olur."

Hanbin sesli bir şekilde güldü. Hao da özlediği sesi duyunca güldü ama ses çıkarmadı.

"Tamam tamam en sevdiğin yemekleri yemeye hazır ol."

"Peki saat 8 gibi alırsın."

"Tamam görüşürüz."
Hanbin sanki ilk buluşma gibi heyecanlanmıştı. Ondan böyle bir hareket bekliyor muydu bilmiyordu ama mutlu olmuştu. Bundan sonraki hediyelerini atmayacağını düşündüğü için dün gelen sipariş ettiği yüzüğü de yanında götürecekti. Hao başlarda hediyeleri, notları çöpe attığını söyleyip duruyordu. Sonraları Hanbin vazgeçmeden almaya devam etmişti. Ama aslında baştan beri hepsini saklayıp ara ara açıp notları okuduğunu bilmiyordu.

Telefonu kapattıktan sonra hemen hazırlıklara başladı. Hao yemeklerinin hepsini çok severdi ama en sevdiklerini yapmak için olmayan malzemeleri sipariş etti gelene kadar etrafı hızlıca temizledi ve siparişleri gelince yemekleri yapmaya başladı.

Hao ne giyeceğini bilmiyordu. Uzun zamandır sadece siyah şeyler giyiyordu. Bu gece farklı bir renk tercih edecekti. Dolabında uzun zamandır giyilmeyen kıyafetlerine baktı. Sarı bir hoodie çıkardı. Altına da sol dizinin üstünde ayıcık olan geniş paça kot bir pantolon ayarladı. Sonra da duş almaya gitti. Çıktıktan sonra konuşacaklarını düşünerek hazırlığını bitirdi sekize çeyrek kala hazırdı. Sürekli kendini kontrol edip duruyordu. Tamam her zaman çok güzel görünüyordu ama bugün farklıydı. Ellerine krem sürerken telefonu çaldı. Hızlıca kremi dağıtıp açtı.

"Hazır mısın?"

"Evet geldin mi?"

"Birkaç dakikaya oradayım."

"Tamamdır yavaştan ayakkabılarımı giyiyorum."

"Tamam."

Telefonu kapatıp aynada son bir kez kendini baştan aşağı süzdü.
"Bu dünya için fazlayım."
(öylesin)
Ayakkabılarını giyip çıktı. Kapıda arabasına yaslanmış olarak bekleyen Hanbini gördü. Gülümseyerek yaklaştı sarılmak istedi.
Kollarını uzattı. Hanbin şoka girmiş gibi hareket edemiyordu.

"Sarılmak istemiyorsun sanırım." ayrılacakken Hanbin onu kendine çekip sıkıca sarıldı. Uğraşıp yorulduğu birkaç saatin ardından enerjisi tekrardan yenilenmiş gibi hissetti. Hao ayrılıp arabaya bindi. Çantasını arka koltuğa bırakıp Hanbini bekledi. Hanbin birkaç saniye kendine gelmeyi bekleyip sonunda sürücü koltuğuna oturmayı başarabilmişti.

"Hadi gidelim." Hao acıkmıştı bir an önce özlediği yemekleri yemek istiyordu.
(bu çocuk ben sadece yemek düşünüyo)

"Tabii."

STAN ZB1 STAN TALENT.
(=^ェ^=)

Not Alone| HaobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin