5.4

83 7 50
                                    

 Merhaba sevgili okurlarım, (emoji yok)

Bana söyleyecek ya da soracak bir şeyiniz olursa ister özelden ister yorumlara yazabilirsiniz. İşsiz olduğum için hemen cevaplarım...(hala emoji yok)

İyi okumalar---->>>>(yeşil kalp ve ekmek*)

---- ----

Kapının ritmik çalışı boş binanın koridorunda yankılandığında camın kenarına tünmüş kuş uçarak uzaklaştı. Boşaltılmış bir avm binasıydı. 3. katında terk edilmiş onca dükkanın arasında ise bir klinik göze çarpıyordu. Sunghoon'un Daegu'daki yerinin aksine burada da kurulmuş bir psikiyatrist kliniğiydi. Tozdan kapının Orijinal kestane rengi görünmüyordu. Taehyung için bu önemli değildi.

Yorgun bakışları kapının dibini izlerken elinde tutup sürüklediği baltayı dikleştirerek yere yasladı. Zihni dağınıktı ve sabah kalktığından beri her ne kadar uğraşsa da bir türlü toparlayamıyordu kendini. Başını iki yana eğip kütleterek omzundaki ağrıyı azaltmaya çalıştı ama işe yaramayacağını kendisi de biliyordu. Aklına Jungkook geldiğinde gözlerini kapattı ve iç çekti.

Ona kızgın değildi. Dün gece yaptığı şey hiç beklemediği bir şeydi. Yine de kendisinin neden devam ettirdiğini merak ediyordu. Polisin altında olması anlamlandıramadığı bir biçimde hoşuna gitmişti. Tavşana benzeyen suratını daha çok izleme fırsatı bulmuştu en azından. Sıcak ve baştan çıkarıcı dudakları vardı ve onu ilk gördüğünden beri tatlarını merak etmişti. Hayatında ilk defa bir dokunuş kendisini berbat hissettirmemişti. Yine de alışılmadıktı. Buna alışmamalıydı.

'Kendine gel' dedi içindeki ses. 'Senin duyguların olamaz.'

-"Yok zaten..." diye mırıldandı aklına ona bıraktığı not gelirken. Sadece Jungkook ilgisini çekiyordu. O müfettiş başına birçok bela açmış veya birçok kez hayatını kurtarmıştı. Önemli değildi. Taehyung hiçbir zaman duygularını dinlemeyecekti. Mantığı her zaman önce gelirdi.

Kapı kulpunun çevrildiğini duyduğunda gözlerini açtı. Parmağının ucuyla desteklediği balta tekrar sıcak avuçlarının içine yerleşmişti. İşte şimdi asla o olduğuna kendisini inandıramadığı kişinin kapısındaydı. İki aslan kardeşinin arasında hep kedi gibi dolaşmış bir kurnazdı o. Asıl aradığı ve baştan beri gözlerinin önünde olan kişi...Park Sunghoon. Yoongi iyi saklanıyordu. Onu bulmanın tek yolu bu adamdı. Bu uzun yolculuğu bitirme zamanı gelmişti belki de.

Sinirin vücudunda gittikçe dalgalanıp damarlarını ortaya çıkardığını hissetti. Takım elbisesinin ceketini giymemişti ve dirseğine kadar kıvırdığı gömleğinin açıkta bıraktığı çiziklerin acısı kendini hissettirmiyordu bile.

Kapı açıldı ve karşısına her zamanki krem renk takımını giymiş bir adam çıktı. Yüzünde robotsu gülümsemesinin aksine solmuş bur gülüş vardı. 

---- ----

Kapı çaldığında Sunghoon başını kaldırdı. Saat neredeyse akşam olacaktı. Camdan gördüğü kadarıyla hava kararıyordu. Kliniğin masasında otururken gülümsedi. Elindeki uzun bira şişesini masaya bıraktı:

-"Neden bu kadar geciktin, Taehyung?" dedi masasından kalkarken. Ağır adımlarla odanın ortasına doğru yürüdü. Arka tarafta iki oda daha vardı. Bir tanesinin balkonu yangın merdivenlerine açılıyordu. Oradan çekip gidebilirdi ama gitmeyecekti. Sonuçta Yoongi trenden inmeyeceğini söylemişti kendisine. Çoktan ölmüş olmalıydı. Bitmişti artık kendisi için. Her ne kadar yaşadığını düşünmek istese de ön taraflara döşediği bombalar ve hiçbir durakta inmeyeceğini söylemesi aklına gelince ihtimal dahi veremiyordu.

Mr. V's BunnyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin