|0.0|; prologue

365 30 9
                                    

Elindeki bardağı sinirle masaya bıraktı sarışın olan. İçindeki bunalmışlık hissiyle sandalyesini geriye iterek ayağa kalktı. İşler sarpa sardığı zaman öfkesini ya şu an olduğu gibi nesnelerden ya da insanlardan çıkartırdı. Genel olarak insanları tercih ederdi fakat şu an kesinlikle yeri ve zamanı değildi.

"Hyunjin, sakin ol. Elbette bulacağız yeni birini. Sadece-"

Esmer olanın sözleri karşısındaki öfkeli adam tarafından bir hışımla kesildi. "Sadece ne, Hyunjae? İstediğimiz bilgilere şimdiden ulaşmamız gerekiyordu. İşe yaramaz insanları iki tane iş yapabildi diye yanımıza alırsak böyle olur işte."

Hyunjae pes edercesine derin bir iç çekip oturduğu deri koltuğa tamamen bıraktı kendini.
Hyunjin'in anlayışsızlığı ve çözüm odaklı biri olmaması en çok onu yoruyordu. Hwang ikizleri birbirinden ayıran ilk özellikti bu; kriz anını yönetebilmek ve yönetememek. Hyunjin daha çok şiddete eğilimliydi ve çözüm onun için ilk başta fiziksel şiddet olurdu. Hyunjae ise bunun gibi anlarda sakinliğini koruyup bir plan yapmaya çalışırdı. Onlar yüzleri ve vücutları birbirinin neredeyse tamamen aynısı olan ama kişilikleri de bir o kadar zıt olan ikiz kardeşlerdi.

"Bana bir çözüm bul, Jae. Yoksa ben kafayı yiyeceğim. Son bir saattir kendimi zor tutuyorum, inan." Sarışın olanın öfkesi bakışlarının keskinliği, ses tonu ve yumruk yaptığı ellerinden belliydi. Zarar vermek istiyordu şu an sadece. Birine veya herhangi bir şeye.

"Bu tarz hareketlerde bulunup düşünmemi engelliyorsun. Kalktığın sandalyeye geri otur ve sen de bir şeyler düşün. Çetenin beyni olmak zor." dedi Hyunjae. Ciddi olarak başladığı cümlesini alaycı ve espirili bitirmek tam olarak onu yansıtan bir hareketti. Ancak karşısındaki adam tanıdığı en ciddi insandı.

"Bu tarz hareketleri yapmayı kestiğimde birden burada bir hacker mi belirecek?" dedi Hyunjin. Sakin bir ses tonuyla konuşmaya çalışsa bile bir işe yaramıyordu. Siniri hala içinde alev alev duruyordu.

"Hayır belirmeyecek, ama belki aklıma biri gelir ve onu buraya gelmeye ikna edebilirim."

Hyunjae'nin sözleri Hyunjin'in içini rahatlatmamıştı. Belirsizlik katlanamadığı sayısız şeyden biriydi. Bir gün dayanması bile bir mucizeydi.

"Pekala, dua et aklına biri gelsin." dedi Hyunjin geriye ittirdiği tekerlekli sandalyeye geri otururken. Sabit bir şekilde oturmayı asla beceremezdi. Ruh hali fark etmeksizin ayağı hep istemsizce titrerdi, şu an da olduğu gibi.

Birkaç dakikalık sessizliği Hyunjin'in sabırsız iç çekişi bozdu. Masanın üzerinde duran telefonunu aldı ve rehberinde gezinmeye başladı. Aradığı net bir isim yoktu. Gördüğü isimlerin onlara yardım edebileceği birini çağrıştırması bile yeterli bir durumdu.

"Choi San'ın bir tanıdığı vardır belki? Ona sorabiliriz." dedi Hyunjae oturuşunu dikleştirerek. Fakat Hyunjin'in rahatlamış bakışları yerine bomboş bakan gözleriyle karşılaşınca tekrar geri yaslandı. "Choi San'ın burayı nasıl terk ettiğini hatırlıyorsun, değil mi sevgili kardeşim?" dedi Hyunjin göz devirerek.

"Şu an ondan yardım isteyecek bir durumdayız. Gemiler iki güne burada olacak. Onlardan malları alıp sonrasında da adreslere teslim yapmamız gerekiyor. Be elimizde gemilerin gideceği yerlerin adreslerine dair hiçbir şey yok."

Olayın çaresizliği bir kez daha yüzüne çarpınca elini sinirle masaya vurdu Hyunjin. Ateş edercesine bakıyordu Hyunjae'ye. "Nasıl boktan bir durumda olduğumuzu gayet iyi biliyorum! Sen ve bulduğun bir işi beceremeyen adamların sayesinde bu haldeyiz. Bu yüzden düşün, Hyunjae."

"Düşünüyorum zaten! Üstüme gelerek bana yardımcı olmuyorsun. Sana teklifi getirdiğimde kabul etmeseydin o zaman!" diye çıkıştı Hyunjae. Herkesin sabrının bir sınırı vardı elbet, ve Hyunjae'nin sabrı limitteydi.

blonde & brunette [hyunin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin