18. CEHENNEM ÇUKURU

1K 61 107
                                    

Selam çiçeklerim...
Yine geç gelen bir bölüm ve yine benim bölüm başına yazdığım açıklama :) Nereye kadar böyle olacak bilmiyorum ama kafam doluyken bölüm yazamıyorum... üzgünüm. Emin olun bölümü şarkı dinleyerek soğuk bir gecede yazmak kafamdaki bütün olayları unutturuyor. Ve o gece hangi gece ya da ne zaman bilmiyorum, hislerim bana gösteriyor.

Bir de yayımladığım bölümlere kimse yorum yapmıyor :') Bana yanımda olduğunuzu hissettirin... lütfen.

Bölümü oylamayı ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın!

● ● ●

Ölüm.

Bazen bir sevdiğini alır götürür senden. Sabır derler. 'Sabırlı olursan bu da geçer.' Asıl konu sabır değil zamandır. Aslında ölümü hiçbir şey geçirmiyor. Sadece zaman ilerledikçe ölümü unutturuyor. Sonra gün geliyor ölüm hiç ummadığın bir zamanda ya seni alıyor, ya da 'her şeyim' dediğin insanı.

İlk evrede kahroluyorsun. İnanamıyorsun o kişinin gittiğine, hayatta olmadığına. Haykırıyorsun, acından bağırıyorsun, gözyaşı döküyorsun.

İkinci evrede boşlukta hissediyorsun kendini. Sanki yorgun bedenini dipsiz bucaksız bir uçuruma atmışlar da, oradan oraya savruluyorsun. Ama ilk evredeki gibi haykırıp ağlamıyorsun, gözyaşlarını içine akıtıyorsun. Suskunsun hep. Kimseyle konuşmak istemiyorsun. Her şeyin gitmiş çünkü.

Üçüncü evrede ise zaman geçtikçe unutuyorsun. Oysaki ilk zamanlarda hep aklında olan kişi bu sefer ara sıra aklına geliyor. Bazen onu hatırlatan şeyler de oluyor. Bir yer gibi veya bir şarkı, bir kitap gibi.

Bu sefer unuttuğun için kendine acıyorsun.

Nalan'ın ölümünden sonra babam olamayan adamın ölümü bile ağır gelmemişti bana. En ağır yükü yine Nalan bırakmıştı bana.

"Nasıl ölmüş lan! Daha iki gün önceye kadar takip etmiyor muydun sen bu adamı?"

Mustafa, bir an düşündü. Sanırım o da benim ya da bizim gibi olayın nasıl bu raddeye geldiğine anlam veremiyordu. Alen ellerini saçlarından geçirdi ve derin bir nefes alıp verdi. Bir eli yumruk şeklini aldı ama sakin olmaya çalışıyordu. Elini havaya kaldırdı ve işaret parmağını yukarı dikerek 'bekle' işareti yaptı, kapıda duran Mustafa'ya. Oldukça ciddi duran surat ifadesiyle Mustafa başını aşağı yukarı salladı ve Alen kapıyı suratına kapattı.

Bana döndüğünde her iki elini de yanaklarıma yerleştirdi. Ellerim hemen ellerinin üzerini buldu. Gözlerimin içine baktı. Bakışlarından bir anlam çıkaramıyordum. Alen konuşmamı beklemiyorken bir anda lafa atladım.

"Her nereye gidiyorsan ben de seninle geleceğim."

Kaşları çatıldı. "Olmaz. Tehlikeli olabilir ve senin başına bir şey gelirse kendimi affetmem."

"Lütfen geleyim evde ne yapacağım ki. Hem seninleyken bana bir şey olmaz ki." dedim tatlı görünmeye çalışarak bir yandan da ellerimi beline sarıp ona sokuluyordum.

MÜDÂNÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin