27 : iliklerine kadar pişmanlık

851 132 73
                                    

···

Minho gelen mesajı yutkunarak açmıştı. Yaklaşık yarım saattir cesaretini toplamaya çalışıyordu çünkü yaptığının ne kadar utanç verici olduğunun kendisi de farkındaydı.

Okuduğu mesajlar bir hançer gibi kalbine saplanırken telefonu parmakları arasından kayıp düşmüştü.

Eğilip telefonu eline aldı, yalan veya şaka olmasını umduğu mesajları tekrar tekrar okudu. Hatta sorgulamak kolunu cimcirdi ancak sonuç değişmemişti, gördükleri tamamen gerçekti.

O an hayatında hissetmediği pişmanlığın iliklerine kadar ulaştığını hissetti. Mesajda apaçık şekilde Jisung'un intihar ettiği yazıyordu.

Boğazı düğümlenmişti. Gözleri dolmuş, yaşları akmak için sıraya girmiş, o da gözlerini kapatarak usulca yanağından süzülmelerine izin vermişti.

Bir parçasının kaybolması gibiydi bu his. Canını öylesine yakıyordu ki, dayanması çok zordu.

Jisung'u özlüyordu; bağlanmıştı, alışmıştı ona. Yarardan çok zararlıydı bunca zaman fakat yine de genç hırsız tarafından sevilmişti.

Ne yaptım da beni sevdi, diye düşünmeden edemiyordu. Cidden, Jisung için ne yapmıştı, o kendisini hayatının merkezine yerleştirirken?

Rehbere girip son arayanlardan Seungmin'i bulduğunda aramak için titreyen işaret parmağını ekrana dokundurdu. Dudağını sertçe ısırdı, bir şey olmaması için varını yoğunu katarak dua ediyordu.

Tam kapanacağını hissettiği sırada açılan aramayla derin bir nefes alıp gözlerini kırpıştırdı. İçine ekilen umut tohumuydu bu adeta.

"Seungmin?" dedi sorgularcasına. Önce onun konuşmasını beklemek istemişti, sonuçta kendisinin söyleyeceği tek cümle Jisung'un durumu hakkındaydı.

"Seul Merkez Hastanesi."

Ve puf, telefon suratına kapatılmıştı. Yine de bu tavırlarda haklılık payı olduğu için irdelemeyecekti.

Kendi başına gidemeyeceği için kendisini götürmesini isteyeceği Changbin'i aradı hemen ardından.

Evleri o kadar da uzak olmadığı için birkaç dakikaya hazırlanıp evin içinde volta atarken arkadaşını bekliyordu. Kırmızı bir salaş gömlek ve mavi bir kot pantolon giymişti.

Sonunda zil çaldığında hızla kapıya gitti. Changbin bir anlığına şoka uğrayıp geri çekildi.

"Ne oldu, Minho?"

"Seul, Seul Merkez Hastanesi. Çabuk!" Anahtarı alıp kapıyı kilitlerken söylemişti bunu. Öyle aceleciydi ki, ayakkabısını bile tam giyememişti.

Changbin de ona uyum sağlayıp hızla arabaya binmişti. Arkadaşı da yan koltuğa oturup kemerini bağladığında arabayı çalıştırdı.

Bir süre sessiz kalıp ne olduğunu sorgulamamak için ekstra çaba gösterse de meraktan çatlamak üzereydi. Direksiyonu sağa çevirirken hafifçe Minho'ya döndü.

"Şimdi açıklayacak mısın?" dedi, ses tonu soğuktu. Genç doktorun hıçkırık sesleri kulağına vardığında trafiğin artması bahanesiyle baş ve işaret parmakları çenesini kavrayarak kendisine bakmasını sağlamıştı.

"Jisung..."

"Ne olmuş ona?"

"İntihara kalkışmış," derken sesi titriyordu. Changbin ilk başta duyduklarına inanamayıp kaşlarını çatmıştı ancak işittiği korna sesine art arda küfürler yağdırdıktan sonra ciddileşmişti.

"İntihar mı etmiş? Kimden öğrendin?"

"Seungmin söyledi. Changbin, benim yüzümden oldu, her şey benim suçum!"

Oflamıştı Changbin, o da ne diyeceğini şaşırmıştı. Kelimeler boğazına tıkılmış gibiydi.

Jisung ile araları pek iyi olmasa da intihar etmesini istemezdi elbette. Özellikle arkadaşının suçu üstlenmesi yüzünden kendisini kötü hissediyordu. Psikolojisinin alt üst olmasında etken olabilirdi fakat asıl intihar sebebinin Minho olduğunu düşünmüyordu.

Yolculuk uzun sürmüştü. Arkadaşının yan koltukta sessizce ağlayışının farkındaydı Changbin, ancak elinden bir şey gelmiyordu ne yazık ki.

Otoparka vardıklarında Minho'nun inmesini, çok geçmeden geleceğini söylemişti. Yalnız bırakmak istemiyordu ama kendisini de zor duruma sokacağını biliyordu.

Minho da hemen onaylayarak inmişti zaten. Hemen içeri girip sekreterin yanına koştu. "Han Jisung," dedi.

"Han Jisung... Ameliyathanede, bileklerine dikiş atılacak. İkinci kattan sola döndüğünüzde göreceğiniz ilk kapı."

"Teşekkürler." Hiç oyalanmadan gideceği yeri tekrarlıyordu zihninde.

Kapının önüne geldiğinde kollarını arkasından birleştiren Seungmin ve koltuklardan birine oturup birleştirdiği ellerini çenesine yaslayan yeni görevliyi görmüştü. Başkasının atandığını şu an düşünmek istemedi.

Seungmin onu fark ettiğinde telefondakinin aksine daha sakindi. Göz göze geldiklerinde koltuğu işaret etmişti. "Oturun."

Soğukluğu hissetmişti, haklıydı da. Lakin başını iki yana sallayıp reddetmiş, kollarını bağlayarak duvara yaslanmıştı. Jisung acı içindeyken onun rahatlıkla oturması haksızlıktı.

Gözyaşlarına engel olamıyordu, bugünün kaçıncı ağlama seansı olduğunu sayamamıştı bile. Tutamıyordu içinde, Jisung'a zarar vermiş olması kahrolmasına neden oluyordu.

Yere çöküp incilerini dirseğine akıtıyordu şimdiyse. Kıpkırmızı gözlerinde lanet olsun ki tükenmiyordu yaşlar. Gerçi Jisung için sonsuza kadar ağlayabilirdi.

Ne zaman geldiğini bilmediği arkadaşı kendisini sarmalarken kapının açılması çekmişti dikkatini. Büzülen alt dudağı titrerken ondan destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı.

Sedyede uzanan bedeni gördüğünde içini korku sarmıştı. İki ihtimal vardı; ya ölü bedeniydi bu genç oğlanın, cansızdı, veda etmeden gitmişti, bırakmıştı her şeyi ya da yaşıyordu, bir umut olsun, devam etmişti, güçlüydü, dayanabilmişti, kolaya kaçmamıştı.

İkinci olmasını diliyordu, hatta öldüyse bile kendi canını vermeyi istiyordu. Yaşamayı daha çok hak ediyordu Minho'dan.

En son çıkan doktorun kolunu tutup durdurdu, cevap bekleyen gözleri yalvarıyordu adeta. "İyi mi? Durumu nasıl?"

Ancak beklediği yanıtı alamamıştı, kaçamak bir onay jestiyle karşılaşmıştı. "143 numaralı oda," dedi doktor, içine su serpilmişti.

En azından soğuk çekmeceye değil de bir odaya gidiyordu.

Yanında duranın kim olduğuna bakmadan sarıldı, acıyla karışık mutluluk kahkahaları atıyordu. En son ne zaman bu kadar sevindiğini hatırlamıyordu bile.

Kollarını boynuna doladığı kişinin güvenlik görevlisi olduğunu anlaması çok uzun sürmemişti fakat ayrılacak mecali yoktu.

"Yasa hükmü gereğince-" Başını sallayıp çekildi, olayı uzatmanın gereği yoktu. Bu kez Changbin olduğuna emin olarak sarıldı arkadaşına.

Kollarını çekmez, hatta daha da sararken ilerlediler uzaklaşan doktorlara. Seungmin önden, güvenlik arkalarından geliyordu. Hızlı adımları yüzünden kayıp düşmemek için çaba sarf etmiyordu.

Düşse bile umrunda olmazdı, kimse bozamazdı onun bu mutluluğunu.

···

Jisung olmadan birkaç bölüm - maksimum iki tane yazabilirim bu arada - göreceğiz maalesef.

Umuyorum ki Minho'nun ne kadar pişman olduğunu açıklayabilmişimdir

Okuduğunuz için çok teşekkür ederimm 🫶🏻🤍

maniac ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin