30 : "beni mi seviyorsun yoksa?"

932 130 122
                                    

···

Yaklaşık bir hafta geçmişti Jisung'un hastaneye kaldırılmasının üzerinden, Minho ile geçirdiklerinden de uzun bir süreydi bu.

Bugün taburcu olacak ancak sargıları hâlâ duracaktı, yaraları kabuk bağlamaya başlamıştı çoktan. Birkaç hafta sonra dikişlerinin sökülmesi için kontrole geleceklerdi.

Bu süreçte Minho her gün her ziyaret saatini onu görmek için değerlendirmişti. Seungmin ise yalnızca bir kez iyi olup olmadığını teyit etmek için gelmiş, diğer hakları Minho'ya tanımıştı.

Jisung daha iyi hissediyordu şimdi. Karanlıkta kaybolmuşken ışığı bulmuştu; doktoruydu onun ışığı. Soluk teni renk kazanmış, buzdan elleri ısınmıştı.

Hatta doktorunun gözlerindeki yıldızlar onunkilere de sıçramıştı. Şimdi o kadar fazlaydı ki ışıltıları, gökyüzü onlara bakıp imreniyordu. Evrende var olandan daha fazlaydı onların yıldızları, birbirleriyle buluştuğunda hızla artmaya da devam ediyordu.

Artık boş bakmıyordu genç hasta. Yalnızca doktoru değildi elde ettiği, buna sevgisi de eklenmişti. Kaybettiğinden daha fazlasını kazanmıştı.

Sevildiğini hissediyordu, daha önce hiç tatmadığı bir duyguydu bu. Evinde değildi o, yuvasındaydı. Her ev yuva değildi ama Jisung'un yuvası aynı zamanda eviydi de, sığınabileceği tek yeriydi.

Artık yeni bir güne başlarken gözlerini araladığında yüzünde hüzünlü değil, huzurlu bir ifade yer alıyordu. Gözyaşları bile daha bir güzel süzülüyordu sanki, mutluluktan olsa gerek.

Hâlâ rüya gibi geliyordu yatakta doğrulmasına yardım eden beden. Bakışları yüzünde dolaşırken düşünüvermişti.

Acı veren biri nasıl böyle güzel olabilirdi ki?

Aniden bileklerinde hissettiği sızıyla yüzünü buruşturdu. Kahverengi saçlı genç de endişeyle sırtından tutarak dik durmasını sağlayıp diğer eliyle omzunu tuttu. "İyi misin?" diye sorarken korkudan sesi titremişti.

"İncittim mi seni? Canın mı yandı? Neresi, göster bana!"

Olumsuz jestle yanıt verip başını eğdi. "Birden oldu. Sen yapmadın, doktor."

Minho başını sallayıp ayaklarını yataktan sarkıtmasını sağladı. Parmaklarından nazikçe kavrayıp birkaç minik öpücük bırakmıştı sargılarının üzerine. Yaralı gencin kalp atışlarının hızlanmasına neden olmuştu bu hareket, dudakları aralanırken toparlanıp hafifçe gülümsedi.

"Beni mi seviyorsun yoksa? "

Cevap alamadı, alaylı sorusuna karşılık tek işittiği minik bir kıkırdama oldu. Fakat saçlarını karıştıran parmaklar olumluyu düşünmesini sağlıyordu.

"Üzerini kendi başına değiştirebilir misin, yardımcı olayım mı?"

"Emin değilim. Bir deneyip olmazsa çağırayım, kabul mü?"

Gülümsedi, "Evet, kabul," dedi.

Birkaç dakika boyunca yatakta boş boş oturup hareketlilik bekliyordu. Sonunda adının seslenilmesiyle lavabonun kapısını tıklattı, aldığı yanıtla birlikte içeri girdi.

Zaten beklediği görüntü olduğundan bakışlarını yerde dolaştırarak yanına geldi. Ayaklarından başka bir yere bakmamış, rahatsız olacağını düşünmüştü.

Siyah eşofmanın lastiğini esneterek bacaklarından geçirmesine yardımcı olmuş, ardından ayağa kalkıp belini düzeltmişti. Temas etmemeye o kadar dikkat ediyordu ki, gösterdiği bu özen Jisung'un da hoşuna gitmişti.

Üst vücudunu görmesi zaten sorun olmazdı diye düşündü ama omuzlarındaki tırnak izleri gözüne iliştiğinde kaşları istemsizce çatılmıştı. Bakışları anında yüzüne çıkarken başını eğen gencin çenesinden tutarak aynı hizaya getirdi.

Ne kadar geç olsa da avuçlarıyla saklamaya çalıştı yokluğunda oluşan bir diğer yaraları. Bileklerindeki kesikler gibi değildi ancak kızarmış ve morarmışlardı.

Gözlerini kaçırıyordu, çoktan geçmemiş miydi onlar? Bir haftada bilekleri bile kabuk bağlarken bunlar neden iyileşmemişti ki? O kadar derin miydiler?

Alacağı tepkiye o kadar hazırlanmıştı ki, geniş kollar arasına girmeyi hiç beklemiyordu. Kaşları merakla havalanmış, çekileceği sırada belinde hissettiği elle duraksamıştı.

Sıcacıktı doktorunun elleri, tıpkı kalbi gibiydi. Yakıyordu, teni yanıyordu lakin acı vermiyordu bu. Bütün bedenine yayılan bir kan akışı sağlıyordu sanki, düzeni alt üst oluyordu.

Omzundaki eli sanki yaralarına merhem olabilecek gibi okşuyor, yaklaştırdığı dudakları kesik kesik üflüyordu. Kapı tıklatılana kadar nefesini tuttuğunun farkına varamamıştı.

"Biz hastane işlerini hallettik. Hazırsanız çıkalım," diyen Hyunjin'di.

Elleri temasını keserken başını salladı genç doktor, "Geliyoruz şimdi," dedi.

Daha fazla oyalanmadan uzun kollu salaş kazağı giymesine yardımcı olmuş, dikiş kısımlarının omzunu acıtmamasına dikkat etmişti.

Son bir kez günlerini geçirdiği beyaz odaya baktı Jisung, burayı özler miydi, bilmiyordu. Yine de Minho'yu tekrar burada görmüş olduğundan acıklı gülümsemesiyle odayı süzüp çıktı.

Anılarını da bırakmıştı orada, her ne kadar kalbinde yaşamaya devam edecek olsalar da verdiği hissiyat çok farklıydı.

Arabaya bindiklerinde kimse konuşmuyordu, ortamı sessizlik ele geçirmişti. Çıt sesi çıksa gergin bir ortam oluşacaktı fakat Jisung bundan bile memnundu. Doktoruyla yan yana oturuyorlardı, daha ne isterdi ki?

Arada kaçamak bakışlarla birbirlerine bakıyor, çekingen kişilikleri nedeniyle bakışlarını başka yönlere çeviriyorlardı.

"Nasıl hissediyorsun?" diye bir soru yöneltti Minho ona, gülümseyerek yanıtladı.

"İyi." Ancak yetersiz gelmiş olacak ki bir soru daha geldi hemen ardından. "Ne kadar?"

Kollarını iki yana açıp kocaman bir daire çizer gibi "Bu kadar," demişti.

Genç doktor yol boyunca sargılı bileklerini elleri arasına almış, bir saniye bile bırakmadan nazikçe okşamıştı. Her temasta bedeni olmasa da ruhu iyileşiyordu adeta.

···

Çok güzeller 🥹

Bölüm gecikti ve kısa olduğunun farkındayım ama ilişkilerinin hatrına göz ardı edilir diye umuyorum

Okuduğunuz için teşekkür ederim 😽🌸

maniac ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin