29 : "yoktun"

909 134 199
                                    

···

Öğlen saatleriydi, ziyaret saatine son on beş dakika kalmıştı. Hava ağırdan soğumaya başladığından rüzgâr esiyor, Jisung'un penceresinden gördüğü ağacın sallanmasına neden oluyordu.

Başı feci çatlıyordu gencin, hâlsizdi. Nefes almaya bile mecali yoktu. Yatağa tutunup hafifçe doğrulduğunda yaralarının acısı yüzünden kaşlarını çattı.

Tekrar geriye yaslanırken içeri hemşire girmişti. Bileklerini göz hizasına getirip "Bu ne?" diye mırıldandı.

"Uyanmışsınız! Geçmiş olsun. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

Kaşlarını çattı. Nasıl yani, ölememiş miydi?

Yine doktoru olmayacaktı, yalnız başına devam edecekti hayatına. O hâlde ne anlamı vardı ki yaşamanın? Yaşam enerjisi tükenmişken ruh gibi gezmekle yaşamış sayılacak mıydı ki?

Gözleri doluyordu fakat bileklerinin acısından değildi, içindeki özlemin verdiği acı yüzündendi bu.

Hemşire ona anlamaz gözlerle baktıktan sonra yanına yaklaşıp acil durum düğmesine bastı. Serumu kontrol ederken bir yandan göz ucuyla Jisung'u süzüyordu.

"Bileklerinizi hareket ettirmeyin lütfen," dedi. "Dikkat etmeniz gerekiyor."

Başını olumlu anlamda sallasa bile söylenenleri duymamıştı, zaten duysa da anlayabileceğinden emin değildi.

Birkaç dakika içerisinde gelen doktorlar kontrolünü yapmış, sorun olmadığını teyit ettikten sonra odadan çıkmıştı. Onlar gider gitmez içeri Minho girmişti.

Jisung ilk başta gözlerine inanamadı, hayal görüyor olmalıydı. Bu da zihninin gösterdiği halüsinasyonlardan biriydi yalnızca. Değil mi?

Değildi, bu kez gerçekti.

Aralanan dudaklarını başını öne eğip yutkunduktan sonra ıslatıp başını iki yana salladı. Yaşadığı anın rüya veya halüsinasyon olup olmadığını sorgularken içinde sevinçle karışık şaşkınlık hissiyatı vardı.

"Doktor?" dedi, sesinin titremesine engel olamamıştı.

Tek titreyen sesi değildi, ona eşlik eden yorgun kalbi de vardı.

Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı, hâlâ şaşkındı. Gerçeklik algısını yitirmişken bunların da aklının oyunu olduğunu düşünüyordu.

Elini, yanındaki koltuğa oturan Minho'ya ulaşmak ister gibi uzattı fakat ani hareketi yüzünden tekrar sızlayan bileği, gözlerini sıkıca yumup acıyla bağırmasına neden oldu.

Doktoru varken hissediyordu acıyı.

Minho tüm dikkatini Jisung'a verip ayağa kalktı. Bir şey olmamasını umuyordu.

"İyi misin?"

"Sen gerçek misin?"

Aynı anda konuştuklarında ikisi de farklı şeyleri düşünüyor olduklarını fark etmişlerdi. Minho başta aldığı soruyla afallasa da başını sallayarak koltuğa geri oturmuştu.

Genç hasta heyecanlanmıştı. Uzun zamandır hayalini kuruyordu bu anın ve gerçekleşmişti, sonunda.

Doğrulmaya çalıştı, şu anda tek isteği doktoruna tekrar sarılmaktı. Yaralı ruhunu iyileştiren bu adamın soğuk yüreğini tekrar sevgiyle ısıtmasını istiyordu.

Güneşi yeniden doğmuş, kalbi tekrar ısınmış, yüzünde güller açmıştı. Uzun zaman sonra ışığına kavuşmuştu. Tekrar kaybedemezdi.

"Sarıla-" Ağzından kaçan hıçkırık lafını yutturmuştu ona. Bu kez kelimeler dudaklarından zorlukla dökülmüştü. "Doktor, sarılalım mı?"

"Olur," dedi Minho. "Sarılalım."

Başparmağıyla süzülen damlanın izini sildi nazikçe. Ardından bir elini saçlarına daldırıp diğer elini sırtına yerleştirerek cılız gencin başını göğsüne yasladı.

Parmakları saç diplerine masaj yapıyordu. Onu rahatlatmak için elinden geleni ardına koymayacak gibiydi.

Tarif edilemeyecek kadar çoktu genç hırsızın mutluluğu. Eksik parçasını yeniden kazanmaktı bu, oyuncağını kaybeden çocuğun en olmadık yerde oyuncağını bulması gibiydi. Anlatılmaz, yaşanırdı.

Umut tohumları yeşermeye başlamıştı şimdiden. Fakat zihnini yine kara bulutlar ele geçirmişti.

Şu an gerçekten sarılıyorlarsa demek ki Minho'dan ayrılışı da gerçekti.

Yorgun bir nefes verdi, göz kapakları istemsizce kapamıştı. "Neden?" dedi yalnızca, konuşmaya devam etmedi.

Alacağı yanıta sınırlar çizmek istemiyordu. Tek bir cümle beklemiyordu, her şey için bir geri dönüş istiyordu.

Neden gelmediğini merak ediyordu mesela. Oysa Jisung çok heyecanlıydı, yoksa doktoruyla aynı duyguları hissetmiyorlar mıydı?

Ya da neden şimdi gelmişti? Zaten neden ölmemiş olması bambaşka bir soruyken yaşamının devamında tekrar bırakıp gidebilmek için miydi kolları arasına girdiği bedenin varlığı?

Jisung yokken hiç yokluğunu hissetmiş miydi acaba? Çünkü Jisung bunu aldığı her nefeste tekrar hatırlıyordu. En azından bunu hissedecek kadar var olduğunu işitmek istiyordu.

Hiçbir cevap almamıştı, alamazdı da. Verecek mantıklı bir cevabı yoktu Minho'nun, Jisung'un ise sorarsa yanıtsız kalacak çok sorusu vardı. Şayet sorsaydı hiçbirine cevap alamazdı.

Cevabı yokken sorusu vardı onun da. Neden hayattan vazgeçtiğini merak ediyordu. "Neden?" diye sordu aynı şekilde, kısa bir kıkırdamayla karşılık bulmuştu sorusu.

"Çünkü," dedi. "Yoktun."

Tek bir kelime fakat altından çıkarılabilecek milyonlarca anlam olan bu cevaba karşılık gözlerini kapattı. Tekrarladı.

"Yoktum."

"Saçlarımı kopardım çünkü sen okşamadıkça çok çirkinler."

"Bunu yapmamalıydın."

Gülümsedi. "Ama yoktun."

Onayladı, haklıydı. Minho da gülümsedi lakin buruk bir gülümsemeydi bu. "Yoktum."

Ancak durmadı bu kez, devam etti cümlesine. Daha fazla yarım bırakmayacaktı bir şeyleri, Jisung'a yaptığını yapmayacaktı tekrar.

"Ama şimdi buradayım, varım. Gitmeyeceğim. Her dilediğinde yanında olacağım."

"Söz mü?" Gülümsemesi genişlemişti yataktaki gencin, tekrar eski günlere döndüklerini hissediyordu.

"Doktor sözü." Serçe parmaklarını çok zorlamadan kenetleyip diğer eliyle yaralı bileği kavradı.

Sargı bezinin üzerine dudaklarını bastırmadan önce "Bu sefer yoktun, dedirtmeyeceğim," dedi.

···

Gece gece yayımladığım için rahatsız edersem kusura bakmayın lütfen

Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum :") duygulandım bir...

Minho biraz daha pişman olacak, üzgünüm ama zorunda. Jisung halüsinasyon görürken o Changbin ile film izliyordu ve adaletli olmam gerekiyor.

Umarım kısa olmasına rağmen sevmişsinizdir, okuduğunuz için teşekkür ederim 😽

maniac ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin