···
"Beni seviyorsun, değil mi? Bana aşıksın."
Hiç duraksamadan ulaştı yanıtı kulaklarına.
"Seni seviyorum. Hem de çok seviyorum, doktor. Sana aşığım. Çok fazla aşığım."
Minho gülümseyerek ellerini yanaklarına yerleştirdi. Başını hafifçe eğmiş, gözlerinin en derinine aşkla bakıyordu. Dudaklarını alnına bastırarak orada dinlenmelerine izin verdi.
"Ben de seni çok seviyorum. Çok değerlisin, Jisung," dediğinde sesinin boğuk çıkmasını umursamamıştı.
Lakin Jisung huylanarak geri çekildiğinde kıkırdayarak ellerinden biri tutup birkaç kez sargılarından öpmüştü. Her seferinde sanki iyileştirecekmiş gibi bunu yapması bileklerin sahibinin yoğun duygularının artmasına neden oluyordu.
"Minho," diye fısıldadı. İlk kez ismiyle hitap etmişti ona. Tekrar etti. "Minho, Minho, Minho, Minho, Minho."
Bir insanın adı da mı güzel olurdu?
"Minho, Lee Minho."
"Efendim."
Kollarını beline sarıp başını göğsüne yasladığında irkilmişti Minho. Kokusunu içine çekti, çok güzel kokuyordu.
Zaten her şeyi güzeldi; adı, gözleri, kalbi, saçları, görünüşü, vücudu, kişiliği... Tanınabilecek en mükemmel insandı o.
"İyi ki seninle tanışmışız," diyebildi. Yanaklarından süzülen gözyaşları görmesine engel oluyordu, duygusallaşmıştı iyice.
Dün yaşanan olaylardan sonra içini dökmesi şarttı. Yalnız başına ağlayıp rahatladığını düşünse de yanılmıştı çünkü Minho'nun omzunda ağlamanın daha iyi geleceğini biliyordu.
Her ne kadar fiziksel yaralar açsa da, onun, ruhunu besleyen sevgisine muhtaçtı. Bedeni defalarca kez ölse bile ruhunu yaşatan doktoru olduğu sürece toparlanacaktı.
"Neden... Neden ailesinin bile sevmediği birini seviyorsun ki? Hak ediyor muyum sevgini?"
"Evet," dedi. Omuzlarından tutarak yüzlerini eşitledi ve gözlerinin içine baktı. "En çok sen hak ediyorsun."
"Dün annem saçlarımı çekiştirdi."
Dudakları aralanırken dikleşip meraklı bakışlarını yollamaya başladı genç adam. Bir anda konuyu değiştirmesine şaşırmıştı.
"Senden önce saçlarımı ben de sevmiyordum. Çünkü acımıyorlardı. Annem her sinirlendiğinde koparırcasına çekerdi ve saç derim değil, kalbim acırdı. Ama dün kalbim acımadı, saç derim acıdı. Hem de çok acıdı. Ben onları sevdiğim için mi böyle oldu? Sevmeseydim acımazlar mıydı ki?"
Minho donakalmıştı. Yaşadıklarından duyduğu kesitleri idrak etmeye çalışırken dünkü olay yüzünden ailesine sinirleniyordu. Aynı anda birden fazla duyguyu yaşamış, kafası karışmıştı.
Tek yapabildiği parmaklarını saçlarından geçirmek ve öylece beklemek olmuştu.
"Soruma cevap vermedin."
"En çok neresi acıdı? Göster bana." Yine ve yine, aynı anda konuşmuşlardı.
Jisung'un, elini tutarak götürdüğü yeri kısaca okşayıp dudaklarını bastırdı. Minik öpücüklerle donatırken kolları arasındaki genç ağlamasını sürdürmüştü.
O pozisyonda ne kadar zaman geçtiğini ikisi de fark etmemişti ancak Jisung'un bir an bile dinmeyen gözyaşları Minho'nun kazağını ıslatmaya devam etmişti. O sırada kapıyı çalan Seungmin'e "Gir," diye seslendi Jisung, hâlâ ayrılmamıştı doktorundan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
maniac ✓
Fanfictionher ne kadar fiziksel yaralar açsa da, onun, ruhunu besleyen sevgisine muhtaçtı. bedeni defalarca kez ölse bile ruhunu yaşatan doktoru olduğu sürece toparlanacaktı. ; minsung | cr: stray.kings143 [ig] @naragasyung