Bölüm 11

99 27 16
                                    


Kökü bende bir sarmaşık

Olmuş dünya sezmekteyim

Mavi, masmavi bir ışık

Ortasında yüzmekteyim*

...

Kendi yüzünün ölü ve sahte bir gülümseme ile kulağına fısıldadığı anda Murat etrafında olan her şeyin göğe doğru yükseldiğini gördü. Bavul, duvarlar, saat, kendi ürkütücü bedeni ve beyaz kapı. Hepsi sonsuzluğa doğru yükselip kayboldu. Sonra aşağıya baktı, orada da boş bir karanlık göreceğini düşünerek. Ama yine yanılmıştı. Ayaklarının altında bir gök kuşağı sürekli dans ediyordu. Renkler onu öylesine içine çekti ki kendi bedeninin de eğilip bükülerek o renklerin arasında eridiğini duyumsadı.


Duyumsadığı bir diğer şey ise alabildiğine bir hızla düşüyor oluşuydu.

Düştü...

Düştü...

Ve düştü...

***

"Başınız sağ olsun!"

Bu cümleler ile düşüşünün bittiğini anladı. Dans eden renklerden kamaşan gözlerini sıkı sıkıya yummuştu. Aynı başsağlığı cümlelerini başka seslerden de duyduğu zaman usul usul açtı gözlerini.

Kalabalık bir yerdeydi. Bir bozkırın ortasındaydı ama çevresi alabildiğine kalabalıktı. Yüzleri asık onlarca insan dolaşıyordu her yerde.

Bir mezarlıktaydı.

Birinin elini sıkı sıkıya tuttuğunu hissetti sonra. Eline baktı. Küçük ama çok küçük bir çocuğun eliydi elleri. Yayvan bir elin ortasında sıkı sıkıya tutuluyordu. O an çok ama çok kısa olduğunu fark etti. Sahiden de küçük bir çocuk ile aynı boydaydı Murat.

Yüzünü yukarıya cevirdi. Elini kimin tuttuğunu görmesi lazımdı.

Babasıydı. Hatırladığından en az 20 yaş daha genç görünüyordu. Saçında tek bir beyaz bile olmadığı, artık Murat'ın anılarından bile neredeyse silinmiş gençlik zamanlardan kalma bir görünümdeydi.

Lakin bir gariplik vardı. Babasının yüzü her ne kadar genç olsa da fazlasıyla yorgun görünüyordu. Onu ömründe hiç böyle yorgun, böyle hüzün dolu görmemişti Murat. Gözleri ağlamaktan kızarıp şişmiş, çehresi büyük bir pişmanlığın esiri olmuştu adeta. Keşke babasını bu halinden hemen çıkartacak bir yol bilseydi ama aklı çok da iyi çalışmıyordu şu an. Hızla etrafına birkaç kez daha bakındıktan sonra başını yine babasını görmek için yukarıya çevirdi. Onun ağlamaktan kızarmış gözlerine baktı.

O an hatırladı işte. Babasını böyle gördüğü bir gün vardı. Şimdi nerede olduğunu, hangi zamanda olduğunu çözmüştü işte. Zira o günü hala çok net hatırlıyordu.

O yılı, o anı, o hatırayı...

1983 yılında, babaannesinin cenazesindeydi. Babasını bir daha asla göremeyeceği kadar hüzün dolu gördüğü andaydı. Etrafına bakındı. Az ötede yeni kapatılmış bir mezar gördü. Babaannesinin mezarı. Gözleri dolmaya başladı.

Daha da eskilere gitti hatıraları. Babaannesi tam karşısındaydı şimdi. Kızıl tombul yanakları ile dünyanın en tatlı insanı olmalıydı. Bir sürü hediye almıştı Murat'a. O ise lüzumsuz bir şımarıklıkla ona sunulanı beğenmiyor, bir an önce dışarıda oyun oynamak için sabırsızlanıyordu. Hüzünle yumdu gözlerini.

Birden yanaklarında dünyanın içinde cenneti ona sunan bir sıcaklık hissetti. Bir kadın yanaklarını avucuna almıştı. Bu sıcaklık, bu dokunuş, bu şefkat... Gözlerini yeniden açtığında kimi göreceğini biliyordu.

Geleceğin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin