16|'Çıkışın yolu'

81 10 32
                                    

Bölüme geçmeden önce oy vermeyi unutmayınız.

16

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

16.bölüm

'ÇIKIŞIN YOLU'

İç sesim şimdi ben bayılıcağım dese de iç sesimi susturmaya çalıştım.

Her ne kadar yemek yemeyi sevsem de şimdi imam bayıldı mı yapılırdı? "Nida Allah aşkına bana imam bayılmadı yaptığını söyleme." dedi Berke.

Nida kafasını hayır anlamında salladığında biz çoktan masaya oturmuştuk. Her zamanki gibi 8 kişilik masada 1 kişilik yer oluşmuştu.

Bu yer bir gün sahibini bulacaktı ama o gün biz olmayacaktık. Belkide yeni sahibi hiç olmayacaktı...

Kıvanç "Neyseki imam bayıldıyı seviyorum yoksa ne olurdu tahmin edemezsin Nidacım." dedi.

Nida Kıvanç'a kısık bir bakış attıktan sonra çorba kasekerine imam bayıldıyı koymaya başladı. "Bana az koy!" diye uyar Şam'da yine nafile. Bir anne gibi oldukça fazla porsiyon koyuyordu ve hepsini bitiremeyince kızıyordu Nida.

Bu yüzden hep o sanki benim annem ya da ablammış hissiyatı veriyordu.

Kasemi Nida'dan alıp önüme koydum ve kaşığımla kaşıklamaya başladım. Hafif tuzlu bir tat gelsede yemeye devam ettim, sonuçta bu bir yemekti ve uzun süre sonra yapılan tek yemekti. Bu yüzden yemeyip ne yapabilirdim ki?

Hiçbirşey.

Çorbayı kaşıklayarak bitirdiğinde diğerleri hâlâ yemeklerini bitirmemişlerdi. Sandalyemden kalktım ve koltuğa doğru ilerleyerek boş koltuğa yayıldım.

Elime telefonu alarak haberlere girdim. Parmaklarım aşağı doğru kayarken tanıdık bir yüz görmemle duraksadı.

Üniversiteye gittiğimde tanıştığım ve onu Timur zannettiğim kişi haber sitesindeydi. Ölü olarak...

Onun öldüğünü görünce yüzümde ufak bir şaşkınlık belirsede çok uzun sürmedi. Telefonuma gelen mesaja girip baktım.

Ellerim titrek olduğu için mi titriyordu , yoksa korktuğu için mi?

-ölümümü beğendin mi?

Bu o muydu? Olabilirdi de, olmayabilirde. Beni kandırıyorlar mıydı? Yoksa ben aptallaşmış mıydım?

Bu gerçek değildi. O hala yaşıyor,ve şu an bana bu mesajı yazan da oydu. Her ne kadar savaşa hazırlansamda bunu beklemiyordum. Çünkü o bana büyük bir savaş açarsa gerçekte yaşamadığı için kimse bana inanmazdı.

Öyle bir hamle yapmalıydım ki o bile şaşırsın,düşmanını hafife alamayacağını bilsin, bir daha bunu göze alamasın istiyordum.

İntikam hissiyatı damarlarımda tüterken yukarı çıkıp odama girdim. Telefonumu elime aldım ve sıkıca tutarak mesajlara girdim. Kıvanç'ın adını bulmamla sohbete girdim.

-odama gel.

Her ne kadar onu kabul etmesem de aralarından tek sert olan oydu.(kişilik olarak) bu yüzden her şeyi ona söylemek ve beraber karar almak zorunda kaldım.

Kapımın tıklatılması sesiyle "gel!" Dedim. İçeri giren kıvanç "neden beni çağırdı-" onun sözünü kesen şey ona gösterdiğim haberdi. Telefonu tekrar kendime çekip mesajlara girerek Timur'un attığını düşündüğüm mesajı açıp Kıvanç'a gösterdim. "Bu..." gözleri anlamsızca bana bakarken yarım kalan cümlesini tamamlayarak "...nasıl olur?" Dedi.

"Karşımızdaki kişi düşman ise elinden geleni ardına koymamak gerekir. Yakında büyük bir savaş çıkacak, herkes çıldıracak özellikle sen. Ama şunu bil o bu işin içinde ben varken kolaylıkla sıyrılması söz konusu bile olamaz." Nefes nefese kalmıştım, o şaşkınlığını bir kenara bırakıp kısa bir süre düşündü.

"Peki, sen... sen ne yapacaksın? Bende kendimi ölü göstereceğim deme bana, ağlar... aşağıdaki herkes ölümüne ağlar. Ben dayanır mıyım sanıyorsun? Tamam, anladım. Kendini savaş için bu kadar yoruyorsun, ama fazla yukarı çıkıp sınırı aşma." Duraksayıp beni işaret etti. " ölmediğini öğrenince sana ne kadar kızacaklar biliyor musun? Herkes! Seni istemeyecek! Ben de... ben de istemeyeceğim," cümleleri bitmemiş gibiydi.

"Her ne kadar güçlü olsanda, ben de varım. Çıkış yolu bulamayınca hep böyle mi yapacaksın? Ha? Eğer böyle devam edeceksen beni yok say. Sana defalarca kez söyledim. Sana bir şey olursa dayanamayacağımı söyledim. Umuyorum ki bu seferki çıkışın beni mutlu eder." Arkasını döndü ve kapıyı açtı. Bana son bir kez bakmadan gitti...

Gözlerimden akan yaş damlayı sildim ve üstüme bir kaban geçirerek odadan ben de çıktım. Ayaklarım hızlıca merdivenlerden inerken meraklı gözlere "markete gidiyorum, evde pirinç kalmamış." Dedim.

Birkaç bir şey almak herkese iyi gelirdi. Kapıyı çarparak evden çıktım ve en yakın markete doğru yürüdüm.  Marketten kendime bir araba alıp önüme geçen yiyecekleri içine attım.  Derin bir nefes alıp iki kiloluk pirinç paketinide arabaya koyup kasaya ilerledim.

Kasiyer fiyatı söylerken ben dalıp gitmiştim. "798 lira 99 kuruş tutuyor hanımefendi." Kartı çıkarıp kasiyere vererek şifreyi girdim ve işim bittikten sonra poşetleri elime alıp marketten çıktım.

Eve doğru tekrar gelip poşetleri evdekilere verdim ve geri evden çıktım. Sokakta dolaşırken ne yapacağımı bilmiyordum. Hayata gelmiş ve tekrardan hayattan gidiyor muydum? Hayat bu kadar kısa mıydı?

Kolumu sıvazlarken omuzuma giren bir ağrıyla elime gelen kana baktım. Vurulmuştum. Bir köşeye doğru ilerlerken arkamdan kimse gelmedi.

Elimle tutup kurşunu çıkardım. Ağrım ikiye katlanırken sağ elimle sol omzumu tutuyordum.

Bilincim kapanmak isterken kendimi zor tutuyordum...

-bölüm sonu-

Öncelikle herkese uzun bir aradan sonra selam! En son bölümü aralıkta atmıştım. Şimdi ise yine karşınızdayım. Sizi daha fazla bekletmek istemedim ve bölümü kısa tutarak sizlere hemen paylaşmak istedim.
İyi okumalar:)

MAHPARE KORUYUCULARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin