Kırk Beşinci Bölüm:Sonsuz Döngü

20 3 0
                                    

Geçmiş ile gelecek sonsuz bir döngüde dönüp dururdu. Geçmişteki çoğu kararların geleceğin mayasına katılır ,senden bir parça haline gelirdi. Bazen iyi bazen kötü olurdun ama hep hayat seni birşey olmaya zorlardı.

Birşey olamayanlar hiçliğin içinde savrulmaya mahkum olurdu.

Ben hiç olmak isterdim. Geçmişini öğrenen o kız hiç olmak isterdi.

Çünkü ben kendinden olana ihanet eden güç için herşeyi yakıp yıkan o kız olmak istemiyordum.

Ben Veronica olmak istemiyordum.

Ben onlarca hayatın yükünü omuzlarına almış, kötülük ile yanmış o kız olmak istemiyordum.

Hiçbir zaman anne olamayacaktım.

Bu hakkı kendi elimden ben almıştım. Beni karşılıksız seven bir çocuk asla olmayacaktı. Sevdiğim adama ait bir parça içimde büyümeyecekti. Bizi birbirimize sonsuza dek bağlayacak birşey olmayacaktı.

Bir zamanlar umut doluydum. Sarah kollarımdan kopup gittiğinde bile umudumu hiç yitirmemiştim. Onu bulacağımı biliyordum çünkü. İkimizin herşeyden uzak o yere gidip mutlu olacağını hep umut etmiştim. Norah da vardı o hayallerde. Birinden hem nefret edip hemde onu büyük bir tutku ile seçebilmek mümkün müydü?

Buna bende ihtimal vermezdim ama gerçek buydu.

Geçmişimi görüp Vesemir ile olan saf duygularımı hissetmeme rağmen yine de onun sevgisi baskındı. Yasak olduğunu bilmek belki de çekici yapıyordu bu aşkı.

"Ne zamana kadar bu odada kalacaksın ?"

Tris'in sert çıkan sesi ile düşüncelerden kopup ona baktım. Vadiden döndüğüm o günden beri kendimi bu odaya hapsetmiştim neredeyse. Kimseyi görmek istemiyordum. Yaptıklarım yeterince kötüyken bir de başkalarının gözlerindeki bu duyguları görmek istemiyordum.

Ona duygulardan uzak bir sesle karşılık verdim.

"Ne zaman aklımı kaybedersem o zaman."

Delirmek bir çözüm yoluydu. Aklını kaybeden biri günahlarından arınırdı belki.

Tanrı'nın beni affetmesine ihtiyacım vardı ama af dileyecek yüzüm yoktu. Onlarca hayatın yükünü omuzlarıma almışken benim nefes almaya bile yüzüm yoktu.

"Delirmek kolay mı ki öyle?"

Sesinde beliren hüzün içimi yaksa da ses çıkarmadım. Benim yüzümden kocasını kaybetmişti. Buna rağmen ikinci bir hayat ile yine de kızının peşine düşmüştü.

O benim annemdi.

Ama benim ona evlat olmaya yüzüm yoktu.

"Beni seviyor musun?"

Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum.

Üzerindeki yeşil elbisenin etek kısmına ellerini bastırdı ve derin bir nefes alarak cevap verdi.

"Hangi anne sevmez yavrusunu? Sana olan sevgim bu evrenden bile daha büyük."

İçim suçluluk ile doldu ve kendime hakim olamadan sesim yükseldi.

"Nasıl seviyorsun ki? Cintra'yı mahvettin! Burada yaşayan masum canları yok ettim! Ben kendi babamın ölümüne sebep oldum ve sen hâlâ beni sevdiğini söylüyorsun öyle mi? Sen beni nasıl hâlâ sevebilirsin?"

Benim hınç dolu sesime ,serzenişime rağmen annem oldukça sakin bir şekilde beni izliyordu. Yıllar ondan öfkesini,kalp kırıklığını almışa benziyordu.

"Senden nefret etmek istedim. Bunu mu duymak istiyorsun V? Çok istedim çünkü kolay olurdu yaşananları üstlenmek. Ama hiç nefret etmedim. Tüm yaptıklarına rağmen ben senden hiç nefret etmedim. "

Kayıp Taç Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin