Savaşmak. Dünya meleklerin yurdu olsa bile benim savaşım bitmeyecekti çünkü artık yaşamak sadece bunu ifade ediyordu. Oysa bir zamanlar efsanelere sığınan ,Aganta'nın dışında kalan dünyayı hayallerinde büyüyen küçük bir kızdım. Şimdi o kız yoktu. Artık anlamıştım.
O kız Aganta'da kalmıştı. Şu anki Veronica bir enkazdan ibaretti. Sevdiğim herkesi öyle ya da böyle kaybetmiş olmanın verdiği his tahmin edilemezdi. Benim dünyam son bulmuştu ama daha savaşım bitmemişti. Bu dünya ile hâlâ savaşıyordum.
Cintra'ya geleli iki gün oluyordu. Önümdeki küreye bakarken zihninden geçen düşünceleri susturdum. Yan yana dizilmiş altı masada algı büyüsü yapmaya çalışıyorduk. Algı büyüsü ,kaosun yaşadığı bedenlerin birbiri ile iletişim kurmasını sağlayan eski büyülerden biriydi. İki gündür günde en az altı saat süren bu ders zihnimi yoruyordu. Bu dersten sonra da büyü tarihi ile ilgili adının Alex olduğunu bildiğim bir adamdan ders alıyorduk. Bir haftalık deneme süremin bitmesine beş gün kalmıştı.
"Hissetmek. Bu büyünün hayata geçmesi için yapacağınız şey bu. Kaos zihnimizin,ruhumuzun bir köşesinde ona ihtiyaç duyduğumuz ana dek gizli kalmayı yeğler. Şimdi içinizdeki kaosu çağırma vakti."
Tris'in emredici sesi ile ellerimi kürenin hafif üzerinde tutarak bana öğrettiği sözcükleri söylemeye başladım. Yanımdaki kızın küresinden parlak mavi bir ışık çıktığında hareketi kesip ona baktım. Adı Fiona idi. Ve iki günde gördüğüm kadarıyla en çok gelecek vadeden oydu .
"Evet,işte böyle. Fiona benimle gel. Geri kalanlar devam etsinler."
Tris,kızı da alıp çıkarken öfke ile küreye vurdum.
"Sikeyim böyle işi!"
Kızların göz ucuyla bana baktığını hissediyordum ama umrumda değildi.
"Veronica Glen! Derhal benimle gel!"
Tris'in kapının önündeki varlığına hayretle baktım. Nasıl gelmişti hemen? Bu da anlamdıramadığım büyülerden biri miydi ?
Yüz ifademi bozmadan ona ilerlerken üzerimdeki davetsiz gözleri hissediyordum ama artık şunu da biliyordum. Bu hayat nihayet beni de iyi bir oyuncu yapmıştı. Duygularını göstermeyen onlarca kişiden biri...
Tris'in yanına doğru yaklaştığımda beni kolumdan tutup koridorun sona dogru çekip kahverengi kapıyı açtı ve içeri doğru savurdu. Dengemi toplamak için ellerimi duvara yönelttim. Kapıyı büyük bir hızla kapatıp ellerini önünde kavuşturdu ve onunla bütünleştiğini düşündüğüm soğuk bir yüz ifadesi ile bana baktı.
Neden bu kadar tanıdıktı?
Neden ona baktığımda buz dağının görünmeyen kısmına bakan birinin hissedeceği türden şeyler kulaç atıyordu içimde ?
""Güçsüzsün, zayıfsın. Bilgiden yoksunsun ve saygısız bir kızsın. Yeteneklerin ya yok ya da bulamayacağın kadar geri plana atılmış."
Acımasız sözleri bana saplanırken yüz ifadem sabitti.
"Beş gün sonra çıkacağın kurulun başını çekenlerden biriyim. Söylesene Veronica seni neden seçelim ?"
Başımı iyice kaldırıp derin bir nefes aldım.
"Çünkü biliyorum. Kaderden kaçamazsın. Aganta'dan buraya kadar gelmemin bir sebebi olmalı. Bu benim kaderim ve ben bu kaderi yaşayacağım."
Beni süzmeye devam ederken onun zihnindeki soruları merak ettim. Yenilmez görünüyordu.
"Belki de senin kaderin Aganta'dan çıktığın gün son buldu. Avare dolaşan bir ruhtan ibaretsin."
Haklı olabilirdi. Öyle olsa bile henüz yaşamın tozlu sayfası üzerime devrilmemişti. Ve ben tarihin tozlu sayfalarına karışacaksam tek başıma olmayacaktım. Buraya geldiğim günden beri -iki gün oluyor - ruhumda ki karanlığın daha fazla arttığını hissediyordum. Sanki burası ile bir bağım varmış gibi. Oysa ben Aganta'da hapis kalmış onlarca insandan sadece biriydim. Çoğu insan ölmüştü ve ben hâlâ hayattaydım. Bunun bir sebebi olmak zorundaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Taç
FantasyKAYIP TAÇ TANITIM İnsanlar bereketli toprakları ekip biçmiş , uzun ve bolluk içinde seneler yaşamışlardı . Dünyanın tek hakimiydiler. Peki bir gün düzen tersine dönseydi ne olurdu ? Büyük bir yıkımın ve baş kaldırışın ardından dünyanın hakimi olan...