20- Ölüm.

2.7K 119 46
                                    

Ölüm.
4 harften oluşan bir kelimeydi. Yazılışı ve okunuşu anlamsızken, duyduğunuz an korku iliklerinizin içine kadar işlerdi.
Peki ya neyin korkusuydu bu?
Neyden korkuyorduk bizler?

Kaybetmek.
Bizlerin korkusu kaybetmekti. Görmediğimiz, duymadığımız birine bağlanabilirdik. Bu bağ zamanla kaybetme korkusuna dönüşürdü. Kötü bir olay oldu mu aklımıza hemen o soru gelirdi;
Birini kaybettik mi?

Bazen bu kaybedişler ölümle sonuçlanırdı.
Bize vaadedilen bu hayatın sonuna gelirdik.
Yer yüzünde kaybettiklerimizi cennetin kucağında bulurduk.
Ölümle kaybediş ilk zamanlarda çok zor gelir insana. Kabul edemezsin, kendini suçlarsın.
Neden gitti?
Bu sorular hep cevapsız kalırdı.

Ama bazı kaybedişler vardır ki, bu kaybedişlerde ruhen ölürdünüz. Bedeninizin sağ olmasına rağmen ruhunuzu bir mezarda terk ederdiniz.
Ruhunuzun kaybolması, ölmesi geri bulunamaz bir şey değildir. Ama bulunması kolay olan bir şeyde. Kaybettiklerinizi bulmak için bu yolda fedakar olmak başta gelirdi.

Ben Ezgi. Ezgi Kesen. Benden çalınan ve kaybolan ruhumu aramak için çıktığım bu intikam yolunda, kendi cesedimi toprağın altına gömmüştüm.

1 Saat Önce.

"Şuan Koray'ı içeriye almışlar. İfadesini veriyormuş. İfadesi bitince Yiğit bize haber verecek. Kazanacağız Ezgi."
Gökçe'nin güven veren sözlerinden sonra yüzümde istemsizce bir sırıtış belirdi. Cebimden çıkardığım fotoğrafım ile kızımın fotoğrafına baktım.
Kazanacaktık. Kızım ile ben, birlikte kazanacaktık.

Gökçe'nin getirttiği kahvemi yudumlarken bu savaşı kazandığımızda kızımla birlikte yapacaklarımı düşünmeye başladım.

İlk olarak kızımla birlikte Türkiye turu yapacaktık. Kızıma zorlukta kazanılan vatanımızı gezdirip tekrardan Paris'e gidecektik. Oradaki düzenimize tekrar kavuşacaktık. Sonra birlikte gezilebilecek her yeri gezecektik...

Gökçe'nin telefonunun çalmasıyla hayallerimden kurtulup bakışlarımı ona çevirdim. Gökçe'nin yüzünde mimik oynamıyordu. Yaklaşık 1 dakika daha konuştuktan sonra telefonu kapattı.
"Şimdi sakin olup beni dinliyorsun Ezgi tamam mı?"
Konuşmasıyla tedirgin olsamda başımı tamam anlamında salladım.
"Koray ifadesinde senin akli dengenin yerinde olmadığını dile getirmiş."
Söylediklerini duyduktan sonra ilk şaşırdım. Sonra ise gözümden yaşlar gelecek kadar kahkaha attım.
"Ne?" Kahkahalarımı istesemde durduramıyordum. Sinirlerim bozulmuştu.
"Ben ciddiyim." Gökçe'nin sinirli ifadesini görünce sesim kesildi.

İçimdeki kaybetme korkusu yerini aldı.
Kızım...Böyle bir durum söz konusu bile değildi ama Koray'a inanırlarsa- Gökçe izin vermez- kızımı elimden alabilirlerdi. Kokusunda cenneti bulduğum, gözlerinin maviliklerinde kayboldugum kızımı benden alma ihtimali vardı.

"Gökçe! Bir şeyler yap!" İçimdeki annelik duygularım ön plana çıkmıştı.
"Sakin ol!"
Gökçe'yi dinlemeden ayağa kalkıp büronun içinde kırk takla atmaya başladım.
"Şimdi, şimdi ne olacak?"
Gökçe bakışlarını gözlerime dikti.
"Hastaneye gideceğiz. Ve böyle bir şeyin olmadığını kanıtlayacağız. Mahkeme ortada bulunan bir bebek söz konusu olduğu için 2 gün sonra. Ve Ezgi bizim kaybedecek vaktimiz yok."
Gökçe'nin konuşması ile gözümden yaşlar dökülmeye başladı.

"Gökçe?" Titreyen sesimle sorduğum soru karşısında Gökçe bana baktı.
"B-ben korkuyorum. Kaybetmekten. Kızımı kaybedemem ben...O-o benim yaşama sebebim Gökçe. Eğer Koray kızımı alırsa..."
Gökçe beni susturup bir anne gibi bana sarıldı.
"Sakın! Sakın bir daha böyle şeyler düşünme. Gece'yi asla ona yar etmeyeceğiz Ezgi."

KALPSİZİN KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin