A million voices cloud my mind
A shattered heart, a shattered life______________________________
Felix
Milyonlarca ses zihnimi bulandırıyor,
Paramparça bir kalp, paramparça bir hayat...Telefonuma bakıp çalan parçayı durdurdum. Bu sözleri işitmem hayatımı tekrar sorgulamam için yeterliydi.
19 yaşında, üniversiteye yeni geçmiş birisiydim. Bunun yanı sıra hayatımda da yeni bir döneme gireceğimi hissediyorum. Lisede hiçbir zaman arkadaşım olmamış, sıramda bile tek başıma oturmuştum. Aileme göre hiçbiri arkadaşım olmak için benim dengim değildi. Ben nasılsam arkadaşım olacak kişi de öyle olmalıydı.
Aileme göre birkaç tane yabancı dil bilmeli, çeşitli enstrümanlar çalabilmeli, bütün okul derslerinden tam puan almalı, görgülü, herkesi imrendirecek bir çocuk olmalıydım. Böyle de oldum. İstedikleri her şey oldum fakat asla yetmedi. Daha ve daha fazlasını istediler. Hata yaptığımda bedelini çektiğim acılarla ödedim. Fiziksel ve duygusal acılarla...
Hiç arkadaşımın olmadığı, teneffüslerde bile deli gibi test çözdüğüm ve bunun için sürekli dışlanıp yeri geldiğinde ise zorbalık gördüğüm lise hayatı bittiği için bir miktar mutlu hissediyordum.
"Küçük Bey, kahvaltı vakti. Anneniz ve babanız sizi masada bekliyorlar." Bu sözler günümün kötü başlaması için yeterliydi zira kahvaltıya geç kalmıştım ve onlardan sonra masaya oturmam yanlış olan davranışlardan sadece biriydi. Kapımdaki yardımcımıza zorla küçük bir tebessümle bakıp onu onayladım." Geliyorum noona." Yüzünde küçük ve samimi bir tebessüm belirdi. Geç kaldığımın oda farkındaydı ve bu tebessümüyle sanki bana güç vermek istiyordu.
Derin bir nefes alıp kapıya doğru adımladım. Çıkmadan kapının yanında bulunan çalışma masasının sandalyesine koyduğum çantamı da alarak odadan çıktım. Yemek masasına vardığımda ise gerginliğim kat ve kat artmıştı. Bunun için azar yemek ve cezalandırılmak istemiyordum.
Fazla ses çıkarmamaya çalışarak sandalyeyi geriye çekip çantamı ayak ucuma bıraktım ve usulca oturdum. Lakin bu babamın gözünden kaçmamış , sert ve sinirli bakışlarının hedefi olmuştum. İşte başlıyoruz...
Ama beklediğim olmadı. Birkaç saniye bakışlarını üstümde tutmuş ardından tekrar tabağına dönmüştü. Usulca tuttuğum nefesimi verip bakışlarımı önümdeki boş tabağıma indirdim. Ancak erken rahatladığımı sözlerini işitince fark ettim. " Kurallara uymamaya devam ediyorsun. Oysa bizi üzmemen ve sinirlendirmemen gerektiğini çok iyi biliyorsun Felix. Sabrımın sınırındayım !"
Göz ucuyla ona baktım fakat hâlâ tabağına odaklıydı. Cevap vermeden önce derince yutkundum." Özür dilerim efendim. Tekrar olmayacak." Evet ona karşı baba kelimesini dahi kullanmam yasaktı. Bu en azından annem için geçerli değildi fakat ne fark ederdi ki ? O bütün olanlara göz yumup babama destek olurken ona zaten anne diyemezdim. Bu yüzden 'bana hitap ederken efendimden başka bir kelime kullanamazsın' kuralı onun için de geçerliydi bana göre.
Gergin bir kahvaltı sonrasında, her ne kadar hiçbir şey yiyemesem de, ayak ucumdaki çantamı da alarak ayaklandım. " Derse yetişmek için çıkmalıyım efendim, afiyet olsun." diyerek hafifçe önlerinde eğildim. Doğrulduğumda babam eliyle gidebilirsin manasında iki kere sallamıştı. Oyalanmadan arkamı dönüp kapıya doğru adımladım.
Vestiyerden ceketimi ve ayakkabımı alıp ceketimi üzerime geçirdim. Sonrasında eğilip ayakkabılarımı giydim. Doğrulduğumda yardımcı noonanın beni beklediğini gördüm. Elinde küçük bir sandviç vardı. Bana yüzündeki gülümsemeyle bakıyordu. Bende ona gülümsedim ve ona doğru ilerleyip bi kucaklama verdim. O, bu evde olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Annemden daha çok bana annelik yaptığı kesindi ve onu çok seviyordum. Benden ayrılıp sandviçi elime verdi. " Kahvaltıda bir şey yemediğini biliyorum küçük bey, bunu al da gidene kadar ye." Tekrar gülümseyip onu onayladım." Teşekkür ederim noona. Seni seviyorum, görüşürüz." diyip el salladım ve kapıdan çıktım.
Birkaç saat de olsa evden uzaklaştığım gerçeği yine beni bir miktar mutlu eden sebeplerden biri. Ayrıca yeni bir ortama girecek olmamın had safhadaki gerginliği ve yeni insanlarla karşılaşacak olmamın stresi de geçtiğimiz iki haftadır benimleydi. Henüz birisiyle tanışmış veya arkadaşlık kurmuş değildim, buna hazır da hissetmiyordum kendimi.
Arabanın yanına geldiğimde arka kapıyı açıp koltuğa oturdum. Ne kadar böyle gösterişli şeyleri sevmesem de böyle davranmaya mecburdum. Şoförümüz de arabaya bindiğinde arabayı çalıştırmadan önce dikiz aynasından bana bir bakış atarak " günaydın küçük bey." dedi. Ona bir tebessüm yollayıp " günaydın hyung" diyerek yanıtladım. Daha sonrasında arabayı çalıştırıp okula doğru sürmeye başladı. Bende bu sırada elime tutuşturulan sandviçi çantamın içine koydum ve pencereye doğru yaklaştım.
Biraz rahatlamak için camımı aralayıp içeri rüzgâr girmesini sağladım ve gözlerimi kapatıp kafamı geriye yasladım. Bu beni biraz rahatlatsa da okula yaklaştıkça ellerimin heyecandan ve stresten titremelerine engel olamıyordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Okulun bir sokak aşağısındaydık. "Hyung, beni burada indirebilir misin? Kalan yolu yürümek istiyorum." Araba sözlerimle yavaşladı ve sağa çekip durduruldu. Hyung da biliyordu böyle gösterişli davranışlar sevmediğimi, bu sebeple dediklerime karşı çıkmadı. " Çıkacağın zaman bana haber ver, seni gelip alırım küçük bey." dedi. Onu onaylayıp arabadan indim.
Aslında dersimin başlamasına kırk dakika kadar daha zaman vardı. Bu yüzden acele etmeden kaldırıma geçip çantamdan kulaklığımı çıkardım. Cebimden de telefonumu çıkarıp kulaklığı telefona taktım ve uçlarını kulağıma geçirip müzik listeme girdim.
Nathan Wagner, empath
Duygularımı yansıtan şarkıları dinlemeyi seviyordum. Yavaş adımlarımı devam ettirerek okula vardım. Oldukça büyüktü ve birkaç bölümün kampüsü aynı bahçedeydi. Bu yüzden de şimdiki gibi neredeyse her zaman bahçe kalabalık olurdu. Bu benim gibi kalabalık yerlerden rahatsız olan biri için oldukça kötüydü ama buna alışmam gerektiğinin de bilincindeydim. Yavaş adımlarımı bahçede de sürdürüp binadan içeriye girdim ve dersliğe doğru yürüdüm.
Kısa bir zaman olmasına rağmen çoğu kişi neredeyse kaynaşmış ve sanki uzun süredir arkadaşlarmış gibi samimi olabilmişlerdi. Onlara nazaran benim hâlâ kimseyle tanışmamış olmam dikkat çekiyordu. Dersliğin kapısına geldiğimde kulaklığımı çıkarıp müziği durdurdum ve kapıdan içeriye girdim. Arka taraflara geçip oturdum. Dersin başlamasına beş dakika kalmıştı ve alt sokaktan buraya neredeyse yarım saatte gelmem şaşılacak bir şey değildi.
Okula gelip gitmem hariç keyfime göre dışarı çıkamıyordum ve bu fırsatı kendimce değerlendiriyordum. Profesör gelmeden hemen önce aceleyle birisi içeriye girmiş ve gözleriyle etrafı taramıştı. Sonunda kendisine yer seçmiş olacak ki adımlamaya başladı. Hızlı adımları yanımı bulurken bana tebessüm edip yanıma oturdu. Soluklanmaya başladığında derin nefesleri eşliğinde ellerini saçlarından geçirip biraz karıştırdı ve bana dönüp tekrar tebessüm etti. Bu beni yeterince geriyordu çünkü yeni insanlarla tanışmak benim için çok zordu.
"Merhaba, ben Minho. Aslında üçüncü sınıfım fakat bu dersten geçemediğim için her sene bu derse girmeye devam ediyorum." diyerek bana elini uzattı sıkmam için. Terlemiş ellerimi pantolonuma silip titremelerini durduramadan yavaşça ona uzatıp elini sıktım. " B-bende Felix. Memnun oldum" diyerek elimi elinin arasından çektim. Tebessümünü bozmadan bana bakmaya devam ediyordu. " Bende memnun oldum Felix." Ardından profesörün içeri girmesiyle önüne dönmüştü.
Derin bir nefes verip bende önüme döndüm ve anlatılanlara dikkatimi vermeye çalıştım. İki hafta üstüne birinin benimle tanışması ve bu kadar samimi olması biraz rahatlamama sebep olmuştu. Belki de yeni insanlarla tanışmak için bu kadar endişeli olmamalıydım ama bu elimde olan bir şey değildi. Yıllarca bir tane bile arkadaşım olmamıştı ve hayatım sıkı kurallar üzerine kuruluydu. Gereksiz hiç kimse hayatıma giremezdi. Bu yüzden yeni insanlarla tanışmak beraberinde endişe ve gerginliği de getiriyordu. Ancak yeni tanıştığım bu kişi sanki bu engelleri aşmak için gönderilmişti.
Onun bende bıraktığı bu izlenimi düşünerek ve biraz da profesörü dinlemeye çalışarak zamanı geçirdim. Bundan sonrası için ne olurdu bilmiyordum ancak yeni bir döneme girdiğim hissiyatı gittikçe güçlenmeye devam ediyordu.
♡♡♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Basorexia, Hyunlix ✓
Fanfiction[TAMAMLANDI] Evrendeki tüm yıldızları barındıran gözleri tüm yüzümü turlarken, gözleri nereye dokunsa aynı zamanda dudaklarından da fısıltıları dökülüyordu. Saçlarımı taradı ilk önce gözleri, "ipek saçlarını seviyorum." Ardından gözlerime indi ve s...