I'm so tired of being here
Suppressed by all my childs fears
And if you have to leave
I wish that you would just leave
'Cause your presence still lingers here
And it won't leave me alone
These wounds won't seem to heal
This pain is just too real
There's just too much that time cannot erase______________________________
Felix
"Beni en çok anlatamamak yordu. Herkes bu kadar konuşurken kime, ne anlatabilirdim ki zaten? Herkes gitgide birbirinden uzaklaşırken, kimin yanına sokulup huzur bulabilirim?"
Beraber okuduğumuz kitabın son sözlerini okurken, okuduğu satırların cevapları beliriyordu zihnimde. Bu zamana kadar her şeyimi tek başıma yaşamıştım. Gece sessizlik çöküp Ay tüm güzelliğiyle gökyüzünde parlarken camın önüne geçip kendi düşüncelerim ile konuşabilirdim yalnızca.
Huzur ise benim hayatımda bir is gibiydi. Varlığı gözüküyordu ama onu hissettiğim anlar o kadar nadirdi ki...
Ancak şuan beni kollarının arasına alıp bana kitap okuyan adam, ona sokulup huzur bulabildiğim nadir ama en güzel anlarımdı. Bir anda hayatıma girmiş ve baş köşeme kurulmuştu.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra Minho hyung dersinin olduğunu söylemiş ve evden çıkmıştı bize istediğimiz kadar durabileceğimizi söyleyerek. Biz de bugün okula gitmeyi es geçip hyung evden çıktıktan sonra geniş terasına çıkmıştık. Hyunjin terasta bulunan geniş koltuklardan birine otururken beni de önüne oturtmuş, koltuğun sırt kısmına gelen bacağını kendine çekerken daha rahat oturmamı sağlayıp sırtımı da göğsüne yaslamıştı.
Bir saattir kıpırdamadan oturmuş ve bana kitap okumasını dinlerken bir ara tekrar uykuya bile dalacaktım fakat ellerinden birinin saçlarım ve boynum arasında gidip gelmesi huylanmamı sağlamış ve uykumu da gidermişti.
Elindeki bitirdiği kitabı kapatıp kenardaki küçük masanın üzerine bırakıp tekrar önüne döndüğünde oturuşunu düzeltip biraz dikleşmişti. Koltukaltlarımdan tutup benim de yan dönmemi sağlarken bu sefer bacaklarım koltuktan aşağı doğru sarkmış, bedenim ona daha rahat yaslanırken başımı boynuna gömmüştüm fırsattan istifade. O da kollarını belime sıkıca sarmış oturmaya devam etmiştik.
Birine karşı nasıl bu kadar çabuk yakın hissedip kendimi açabildiğime şaşırıyordum fakat aynı zamanda bugüne kadar hissettiğim bütün eksik duyguların yerlerini bir bir doldurdukları için kendimi onlara karşı ister istemez açmış bir halde buluyordum.
"Eve geri dönmem gerek."
Boynuna gömülü kafam yüzünden sesim kısık çıkmıştı ama o duymuştu hep yaptığı gibi. Sıkıntılı bir nefes alıp kucağımda duran elimi omzuna çıkarmış, oradan da yavaşça saçlarına doğru yol almıştı. Ensesindeki saçları parmaklarıma dolanırken onun da derin bir nefes aldığını hissettim ona yaslı duran bedenim sayesinde.
"Oraya gitmeni hiç istemiyorum Felix."
Ah benim sessiz çığlıklarımın sesi olan adam, inan senin kadar bende gitmek istemiyorum oraya ama buna mecbur olduğumu ikimizde biliyoruz.
"Felix, sana göre kısa bir zaman oldu fakat sen benim birtanemsin. Zarar gördüğünü bilmek beni mahvediyor güzelim."
Birinin birtanesi olmak...
Öyle güzel hissettiriyormuş ki, öyle büyüleyiciydi ki bu zamana kadar yaşadığım hayatı göz önüne alınca gerçek gibi gelmiyordu bile. Ama o elinden geldiğince her an o kadar güzel davranıyor, o kadar güzel bakıyordu ki yüreğimdeki kurumuş topraklara su serpip çiçekler açtırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Basorexia, Hyunlix ✓
Fanfiction[TAMAMLANDI] Evrendeki tüm yıldızları barındıran gözleri tüm yüzümü turlarken, gözleri nereye dokunsa aynı zamanda dudaklarından da fısıltıları dökülüyordu. Saçlarımı taradı ilk önce gözleri, "ipek saçlarını seviyorum." Ardından gözlerime indi ve s...