I swallow my words down to the bone.
'Cause nothing's that simple.
Late at night you pour it out.
Know that only brings you down.
But go ahead give me all the blame.
Wist my words and set them to flame.____________________________________
Felix
Şiddetini belli eden rüzgâr, ağaçların döktüğü yaprakları ve biraz daha tutunmak için can çekişen yaprakları beraberinde alıp bir o yana bir bu yana savururken bir süredir onları izliyorum bende.
Hâlâ yataktayım, hâlâ sevdiğim adam kollarını bana dolamış arkamda uyuyor ve hâlâ, ben onda can buluyordum.
Çoktan sabah olmuştu ancak zaten düzgünce uyuyamadığım bir geceden sonra yataktan çıkmak istemiyor ve hissettiğim sıcaklığı terk etmek istemiyordum.
Bu yüzden nasıl uyandıysam hâlâ aynı pozisyonda duruyor asla kıpırdamaya cesaret edemiyordum. Belimden geçip karnımın üzerinden beni sıkıca saran koluna tek elimi yerleştirmiş ona tutunurken diğer elim ise boynumun altından geçirip yastığımın üzerine öylece bıraktığı elini tutuyordum.
Derin nefes alıyorum, sonrasında fazla kıpraşmamaya çalışıp arkama dönüyorum kokusunu daha da çok soluyabilmek için lakin açık gözleri ile göz göze geliyoruz döner dönmez.
Öyle bakıyor ki gözlerimin içerisine; tüm yaralarım yok oluyor sanki bir anda. Tüm acılarım zihnimi terk ediyor sanki hiç yaşamamışım gibi. Bana verdiği sevgi içimde hâlâ boynu bükük çocuğun sevgiye olan tüm açlığını yok ediyor, en güvenli yerinde ağırlıyordu.
Belime sarılı kolunu yavaşça yukarı çıkartıp saçlarımın arasına yerleştirirken güzel gözleri de tüm yüzümü keşfe çıkmış vaziyette.
Çökmüş yüzüm ile onun karşısında olmayı sorun etmiyorum zira sadece dış görünüşüm için benimle olmadığını ilk andan beri bana hissettirmişti.
Saçlarımda oynayan eli mayışıp uykumu getirirken, gece istediğim uykuyu alamamam da etkili oluyor mayışmama. Gözlerim kapanmak için yalvarıyor bana ancak onun gözlerinden de ayırmak istemiyorum bakışlarımı.
"Uyuyamadın mı?"
Güzel sesi kulaklarımı doldurunca mırıltılarımla onu onaylayıp, koluna yaslı olan başımı biraz oynatıp daha rahat bir şekilde yerleştim koluna. Bir kolum aramızda dururken diğer kolumu da beline yerleştirip sarıldım ona.
"Biraz ağrım vardı, gözlerimi kapattığım an sanki yine o bodrumdaymış gibi hissediyorum kendimi."
Sıkıntı ile derin bir nefes verdi. Ardından dudaklarını alnıma bastırıp bir süre bekletti orada, tüm acılarım da dindi sanki o süre içerisinde.
"Çok geç kaldım. Seni oraya bırakmamalıydım bile, özür dilerim bebeğim."
Berbat hayatımda benim bile sorumlu olmadığım olayların mesuliyetini üstlenmesi, beni bir hayli üzüyor ve içimde ona karşı engel olamadığım bir suçluluk hissi beliriyordu.
Hayatıma bu denli girmesine izin vermeseydim belki de o da böyle hissetmek zorunda kalmazdı diye düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi.
Onu seviyorum, çok seviyorum fakat böyle bir şey için benden özür dilemesini kabullenemiyorum.
"Neden özür diliyorsun ki? Artık ben bile bu yaşanılanlardan kendimi sorumlu tutamıyorum çünkü onlara hiçbir şey yapmadığımın farkındayım artık. Evet, sorguluyorum; neden böyle bir hayatı bana lâyık görüyorlar diye. Hem de o kadar çok sorguluyorum ki, ama asla bir cevap bulamıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Basorexia, Hyunlix ✓
Fanfiction[TAMAMLANDI] Evrendeki tüm yıldızları barındıran gözleri tüm yüzümü turlarken, gözleri nereye dokunsa aynı zamanda dudaklarından da fısıltıları dökülüyordu. Saçlarımı taradı ilk önce gözleri, "ipek saçlarını seviyorum." Ardından gözlerime indi ve s...