"Uykuda sarıldık birbirimize.
Düşlerimiz karıştı..."💐
Suya aşık ateşler, aşığına kavuşunca ölürmüş.
Yıllarca sığındığım kitaplardan birinde karşılaştığım söze bir anlam yükleyememiştim. Aşk nedir bilmezdim. Ama öğrenmiştim, hem de öyle güzel bir adam ile öğrenmiştim ki aşkı, bu zamana kadar bir anlam yükleyemediğim bu cümleyi saçma bulmaya bile başlamıştım. Sevdiğime kavuşunca ölmemiş, aksine yaşamayı öğrenmiştim.
Birlikte bir yuva oluşturmuş, kimsenin kırıp dökmesine de izin vermemiştik.
Akşamları, işinden dönen sevgilimi kapıda karşılamak ve ona sıcak bir kucaklama vermek en sevdiğim anlardan biriydi. Ben boynuna sarıldığım gibi, Hyunjin'de anında sıkıca belime sarılır ve bir süre kapının ağzında vakit öldürürdük o şekilde.
Sonrasında salonlarına geçer, geniş kanepemizde neredeyse üst üste uzanıp dinlenir ve akabinde hazırladığım yemekleri yerdik.
Büyümüştük, biraz daha olgunlaşmıştık.
Son parça kıyafeti de valize yerleştirip fermuarını çekip kapattığımda kapının çalması eş zamanlı oldu. Aheste adımlarım yatak odasından çıkıp dış kapıya ilerlerken, içimi kaplayan huzursuzluk alışılageldik bir şey değil.
Sevgilimin eve gelmesini dört gözle bekleyen ben; şimdi onunla aynı ortamda bulunacak olmaktan çekiniyorum.
Neredeyse iki yıla yaklaşan ilişkimizde elbette arada sırada yaşadığımız tatlı atışmalar olmuştu fakat böylesini ilk kez yaşıyorduk.
Çelik kapının kolunu indirip kapıyı açtığımda yorgun bakışlarını görmem içimi burksa da, benimle konuşmuyor, daha doğrusu aramıza bir mesafe koyduğunu belli ediyorken dilimin ucuna gelen soruları geri yutuyorum.
Boyattığı sarı saçları gözlerinin önüne düşerken onları bile düzeltmeye mecalinin kalmadığını anlıyorum.
Ayakkabılarını çıkardıktan sonra kapıdan girip paltosunu da çıkarıp fortmantoya astığı sırada bir saniye olsun gözlerim ayrılmıyor üzerinden.
"Hoş geldin."
Kısık sesim kulaklarına ulaşıyor fakat yorgunluğundan mı yoksa hâlâ aramızdaki soğukluğu devam ettirdiğinden mi emin olamadığım bir şekilde yalnızca kafasını sallıyor ve adımlarını oturma odasına yöneltip ilerliyor.
Yüzüm düşüyor fakat ses etmeden mutfağa geçip onun için bir şeyler hazırlıyorum yemesi için. Gün boyunca hastalarından vakit bulamayıp birkaç ıvır zıvırla gününü geçirdiğini bildiğimden eve geldiğinde güzel yemekler yesin istiyorum.
Kısaca hazırladığım yemekleri masaya dizdikten sonra salona yöneliyorum. Kapalı televizyonun hemen karşısındaki kanepeye yayılmış, başını geri doğru yaslamışken gözleri kapalı duruyor. Yorgun olduğu her halinden belli ancak uyumasına müsade etmenin zamanı olmadığından yanına yaklaşıyorum sessizce.
Kanepenin hemen yanında ayakta dikilirken aynı evde yaşadığım adama duyduğum özlem neredeyse ağır basacak ancak fazla vakit harcamamamız gerektiğinden yalnızca kolundan dürtüyorum onu.
"Hyunjin, haydi bir şeyler ye. Sonra yola çıkarız."
Göz kapakları usulca aralandıktan sonra kısaca gözlerimde oyalanıp oturduğu yerden mayhoşça ayaklanıyor.
"Tamam, valizler hazır mı?"
Kafamı sallayarak onu onayladıktan sonra o, oturduğu yerden ayaklanıp mutfağa geçerken ben de yatak odasına geçiyorum üzerimi değiştirmek için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Basorexia, Hyunlix ✓
Fanfiction[TAMAMLANDI] Evrendeki tüm yıldızları barındıran gözleri tüm yüzümü turlarken, gözleri nereye dokunsa aynı zamanda dudaklarından da fısıltıları dökülüyordu. Saçlarımı taradı ilk önce gözleri, "ipek saçlarını seviyorum." Ardından gözlerime indi ve s...