6. The life we could have had

56 11 0
                                    

And as all the leaves rustle above us,

i'll tell you stories of the life we could have had.

__________________________________

15.09.2010

'Dayanılmaz olan aslında yaşam değil, insanlarmış'

Geldikleri gösterişli binadan içeriye girerken, etrafını gözleriyle tarıyordu küçük beden. Ailesinin önemli işler yapan kişiler olduğunu biliyordu. Geldikleri yer de, ailesinin yaptığı başarılı işlerden ötürü alacakları ödül töreniydi.

Merdivenleri bitirip tamamen salona girdikleri zaman onları tanıyan birçok göz onlara dönmüştü. Bu kadar kişinin odağında olmak germişti küçük olanı.

Annesi onun yanlış bir şey yapacağının endişesiyle elini sıkı sıkı tutarken, çoktan onlar için ayrılmış masaya yerleşmişlerdi. Sandalyesine oturunca elini serbest bırakan annesi ile bakışlarını ellerine indirmişti. Yaşıtlarına göre daha cılız bir çocuktu ve annesinin elini bu denli sıkı tutması elinin kızarması için yeterliydi.

Top sakallı bir adamın kürsüye çıkıp konuşmaya başlaması ile ödül töreni resmen başlamış, ödüller sırasıyla sahiplerine dağıtılmaya başlanmıştı. Küçük çocuk kürsüdeki adamın babasının adını söylemesi ile nasıl hissetmesi gerektiğini bilemedi. Sevinçli gözüküp gülümsemeli miydi, yoksa gelmeden önce arabada babasının yaptığı sıkı tembihi dinleyip oturduğu yerden bile kalkmamalı mıydı?

O bu ikilem arasında gidip gelirken, babası çoktan sahneye çıkmış ve teşekkür konuşmasına başlamıştı. Bu sırada alkışlamak için ayağa kalkan herkes oturmuş ve babasının konuşmasını dinliyordu.

"Herkese çok teşekkürler. Bu ödülü emeği geçen tüm çalışanlarım adına alıyorum. Bu çalışma azmimin sürekliliğini sağlayan sevgili eşime ve biricik oğluma da teşekkür etmek istiyorum. Herkese iyi akşamlar."

'Biricik oğluma'

'Biricik oğluma teşekkür etmek istiyorum.'

Çocuğun içini derin bir hüzün kapladı. Yaşı küçük olabilirdi ancak babasının buradaki herkese gösteriş yapmak için bu şekilde konuştuğunu anlayabiliyordu.

Babası kürsüden inip masalarına yanaşırken dahi alkışlayan insanlara yeni bir gösteri sunmak adına, bir kolunu eşine sarmış, diğer eli ile ise çocuğun saçlarını okşamıştı. Hâlâ sandalyesinde oturup şaşkınlığını yaşıyorken, saçlarındaki elin saçlarına asılması ile kendine gelmişti. Babasını sinirlendirmeye başladığının farkındaydı bu yüzden yaşadığı korkuyla hızla ayağa kalkmış, bu sırada masadaki bardağı devirip babasının pantolonuna dökeceğini hesap edememişti.

Saçlarındaki el daha da sıkılaşırken korku, küçük bedeni tamamen ele geçirmişti. Refleksle babasından geri doğru adım atmıştı ki, saçlarından kayan el bu sefer de kolunu yakalamıştı. Adamın boynundaki damarlar kendini belli ederken, sinirini etrafındaki insanlara yansıtmamaya çalışarak zoraki gülümsemişti. Hafifçe saygıyla eğilmiş, belinden tuttuğu karısını ve kolunu kanca gibi sardığı oğluyla mekânın çıkışına yönelmişti.

Ağlamak istiyordu küçük oğlan. Kendine dikkatsizliği yüzünden kızıyordu. Ama en büyük kızgınlığı ise ona bu korkuyu yaşattığı için babasına ve o ne yaparsa yapsın sesini çıkarmayan annesineydi. Bu yüzden eve gittiklerinde ne olacağını kestiremiyordu ve korkusunu saklamaya çalışmak da ona zor geliyordu.

Mekândan çıkıp arabalarına bindiler teker teker. Ne arabada iken ne de evin önüne gelip arabadan indiklerinde geçmişti korkusu. Annesi kapıyı açıp içeriye girerken titreyen dizleri neredeyse onu taşıyamayacaktı. Babası annesinin ardında eve girerken kendisi de eve girmişti. Salona ilerleyen ebeveynlerini takip ederken onlara nasıl hesap vereceğini düşünüyordu. Başını eğmiş, ellerini birbirine kenetlemiş beklerken öfkeli sesi işitti.

"Kaldır başını."

Yavaşça başını kaldırıyordu ki yüzüne inen sert tokatla başı yan tarafına dönmüştü. Hissettiği acıyla gözleri anında dolarken, boğazına dizilen hıçkırıklarını tutmaya çalıştı küçük olan.

"Beni rezil ettin! Böyle beceriksiz bir çocuğum olduğu için herkes arkamdan gülüyordur."

Yüksek ve hiddetli sesi duyarken korkusu daha da artıyordu.

"Diz çök."

İşte şimdi ağlayabilirdi küçük çocuk. Yavaşça dizlerinin üzerine çöktü. Dolu gözleri inci tanelerini daha fazla tutamamış, birer birer yanaklarına düşüyordu. Korka korka başını kaldırdı, karşısındaki koltukta oturmuş onları izleyen annesine baktı.

'Yardım et!' dedi ona gözleriyle.

'Bu sefer kurtar beni.'

"Gömleği çıkart. Bildiğin şeyleri tekrarlamaktan nefret ettiğimi biliyorsun."

Titreyen ufak elleri gömleğinin düğmelerine uzandı. Teker teker çözdü. Aynı zamanda, kemerin tokasındaki demirlerden çıkan sesleri de işitti. Verilecek cezayı anlarken, başına gelecekleri kabullendi küçük beden. Başka seçeneği de yoktu. Gömleği omuzlarından biraz indirmişti ki, küçük bedeninin dayanmakta zorlanacağı ilk darbe omuzlarına inmişti bile.
Ardından bir hıçkırık bıraktı, tutamadı daha fazla.

Ardından bir darbe daha. Bu sefer omuzlarının biraz daha aşağısına denk gelmişti. Ve bir hıçkırık sesi daha duyuldu koca salonda. Başını kaldırıp annesine baktı.

"Anne,  lütfen."

Yalvardı annesine lakin kadın öylece küçüğün gözlerine baktı.

"Anne yardım et, lütfen..."

İstediği olmadı küçük olanın. Kadın sadece onu izlemeye devam etti. Hissettiği acı katlanarak arttı. Annesinden umudunu kesti küçük çocuk. İki kürek kemiğinin arasında hissettiği sızı ile daha fazla dik tutamadı bedenini, dizleri üstünde durduğu yere yığılıverdi. Zar zor açık tuttuğu gözleriyle bu sefer babasını izledi. Az önce ona işkence eden kemeri, tekrar beline bağlıyordu. Hıçkırıklarını susturdu zar zor lakin gözyaşlarını dindiremedi.

"Defol odana"

O akşam babasından duyduğu son kelimeler oldu. Bedenini zorladı ayağa kalkabilmek için. İlkten yalpaladı, tekrar düşecek oldu ama toparladı kendini. Daha fazla göz hapsinde olmak istemiyordu. Ağır adımlarını merdivenlere yöneltti, ardından bir bir basamakları tırmandı.

Odasına girdiğinde ışığını yakmadan boy aynasına doğru ilerledi. Üzerindeki parçalanmış gömleği çıkartamayacak kadar canının yandığını hissediyordu. Yüzüne baktı uzunca bir süre. Sağ yanağı kıpkırmızı duruyordu. Ne yapacağını bilemedi küçük çocuk. Pansuman nasıl yapılırdı bilmiyordu. Şimdiye kadar hep evdeki hizmetliler yapmıştı ama şuan kimse yoktu evde. O yüzden yarını beklemeye karar verdi. Yüzünü seyretmeye geri döndü.

Bugününü böyle hayal etmemişti. Çok büyük bir beklentisi de yoktu lakin en azından acı çekmeyi istememişti. Komodininin üzerindeki dijital saate kaydı gözleri. Gece yarısına birkaç dakika kalmıştı.

"Doğum günün kutlu olsun Felix."

Kendi kendine mırıldandı. Hayatı bu şekilde yaşarken doğum gününü kutlayıp kutlayamamak pek de önem arz etmedi o an onun için.

Ancak büyümeye devam ederken her sene içinde ukte kalmaya devam etti...

♡♡♡

Basorexia, Hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin