l stayed up all night with another red eye
We wish we never learned to fly hight
Maybe we should try telling
Ourselves a good lie._____________________________________
02.15
Gecenin bir yarısı iken aynadaki yansıması ile göz gözeydi. Gözlerinde hiçbir zaman olmamış olan yaşama sevinci bu gece de yoktu. O, bu zamana kadar sadece kitaplarına ve bazen bahçelerine giren yavru kediye sevgiyle bakardı. Hayatındaki boşluğu, hissettiği yalnızlığı okuduğu kitaplarla kapatmaya çalışırdı.
Yüzünü taradı daha sonra gözleri. Elmacık kemiklerine ve göz kapaklarına yayılmış çillerinde durdu bakışları. Onlardan nefret ediyordu. Sevmesi için bir nedeni yoktu zira küçüklüğünden beri onların bir kusur olduğu fısıldanıyordu kulağına.
Annesi hiç sevmezdi çillerini genç oğlanın. Onun gibi alımlı, güzel ve başarılı bir kadının böyle kusurlu bir çocuğu olamazdı.
Daha sonra şekilli dudağının kenarındaki, birkaç saat önce oluşmuş ancak şu an kabuk bağlayan yaraya ilişti gözleri. Aynı zamanda gözleri de doldu. Bu kadar acıyı çekmesinin nedenini anlayamıyordu.
Gözleri omuzlarına ve oradan kollarına düştüğünde, göz yaşları da artmıştı.
Bu saatte, diğer yaşıtları gibi yarın okulu için dinleniyor olması gerekirdi ancak o, bedenindeki yaraları canını daha fazla acıtmadan nasıl temizler onu düşünüyordu.
Okuldaki telefon konuşmasından sonra, tam da tahmin ettiği şeyler olmuştu. Felix telefonda konuşurken de anlamıştı babasının sinirli olduğunu, yine de o umut etmekten geri kalamıyordu. Belki bu sefer sadece azar yerim düşüncesine her seferinde umutla sarılıp, sonrasında büyük hayal kırıklığı yaşamaktan vazgeçemiyordu.
Tekrar yüzünü inceledi genç beden, bu sefer yüzü gözyaşlarıyla doluydu ancak bu görüntü de pek yabancı değildi.
Aynanın önünde daha fazla oyalanmadan, lavabonun yanında duran dolaptan ilk yardım malzemelerini aldı usulca. Elindeki küçük kutuyla odasına döndü. Yatağının ayakucunda bulunan boy aynasına yaklaştı bu sefer. Yavaşça çömelip aynanın önünde yere oturdu.
Bu sefer yansımasıyla göz göze gelmemek için uğraş veriyordu kendisiyle. Önündeki küçük kutuyu açıp içinden tentirdiyotu çıkardı, yorgun bedeni için şişenin kapağını açmak bile zahmetliydi onun için. Kutudan bir tutam da pamuk alıp, biraz tentirdiyottan döktü.
Sonrasında aynadaki yansımasından yaralarına bakıp yavaşça pamuğu üzerlerinde gezdirdi. Yaraların açılmasının üzerinden epey vakit geçtiğinden kabuk bağlamış yaralar, açık yaraya oranla daha az acıtıyordu canını. Zamanla bunu daha iyi öğrenmişti genç oğlan. Yine de arada inlememek için dudağını ısırıyor, bu da dudağındaki yaranın açılmasına sebep oluyordu.
Kollarındaki yaraları temizleyip bantladıktan sonra hafifçe sırtını döndü aynaya, sırtında pek acı hissetmiyordu fakat bedeni bu acılara artık bağışıklık kazandığından bazen hissetmiyordu acısını. Ancak bu sefer sırtında yeni bir iz yoktu.
Öncekilerin izi hâlâ duruyordu...
Sırtıyla uğraşmayacak olması ile derin bir nefesi içine çekti. Sırtına pansuman yapmak onu her zaman zorluyordu. Çoğu seferinde doğru düzgün yapamadığı için sırtındaki izler de kolay kolay iyileşemiyordu.
Kutudan çıkardığı malzemeleri tekrar yerleştirip kirli pamukları avcuna alıp tekrar odasındaki ebeveyn banyosuna yöneldi. Kutuyu yerine koyup, kirli pamukları da çöp kutusuna attıktan sonra, lavabonun önüne gelip küçük çekmeceden bu sefer de dudağındaki yara için merhem aldı. Parmağına biraz sıkıp yavaşça dudağına değdirdi ancak az önce ses çıkarmamak için ısırdığı dudağı, şu an iyi durumda değildi ve canı da oldukça yanmıştı. Canı yansa da merhemi sürüp tekrar yerine koydu ve ellerini yıkadı.
Tekrar odasına yönelip yatağına adımladı. Üstündeki kolsuz tişörtü kollarına dikkat ederek üzerinden çıkarıp şimdilik herhangi bir yere fırlattı. Yatağına oturup başucundaki komodinin üzerinden telefonunu ve kulaklığını aldı. Ardından kulaklığını takıp yavaşça uzandı yatağına sırt üstü.
And nothing has to change today
Ve bugün hiçbir şeyin değişmesi gerekmiyorYou didn't mean to say I love you
Seni seviyorum demek istemedinl love you
Seni seviyorumAnd I don't want to
Ve bunu istemiyorumGözleri tekrar doldu genç ama yaralı bedenin bu sözlerle. Çünkü bir nevi kendi içini yansıtıyordu. Bu yaşadıklarına rağmen bazı sabahlar annesinin küçük bir tebessümünü gördüğü zaman ona karşı bir sevgi hissederdi içinde. Bundan kendisi dışında kimsenin haberi yoktu zira kim kendisini her yönden hor gören ve en ufak yanlışında ona yeri geldiğinde şiddet uygulayan ebeveynleri severdi ki ?
Belki kimse yapmazdı ama o, yine de iyi taraftan düşünmeye çalışıyordu. Belki de annesi de babasından çekindiği için onun yaşadıklarına sessiz kalıyordu. Evet annesinden fiziksel olarak şiddet görmese de psikolojisinin bu denli yıpranmasında en çok annesinin payı vardı.
Daha küçük bir çocukken başlayan bu sıkı dsiplinler ve yapılan yanlışlarda gördüğü şiddet karşısında o zamanlar hep annesinden yardım isterdi. Ona bağırırdı onu kurtarması için ama asla yardım çağrısı cevap bulmazdı. O dizlerinin üstüne çökmüş sırtına aldığı her darbeyi izleyen annesine bakarak ağlarken annesinin suratında mimik dahi oynamazdı. Bu yüzden bazen yüzünde küçük bir tebessüm bile görse küçük bir çocuk gibi koşup dizlerine sarılmak isterdi...
Uykusu iyice bastırınca, kulaklığını çıkarıp komodinin üzerine koydu. Ardından erken saatte olan dersi için alarmını koyup telefonu da kulaklığının yanına koydu. Ardından rahat bir pozisyona geçip uykuya dalarken de düşüncelerinden de kurtuldu bir süreliğine...
Artık acı çekmek istemiyorum. Bu cehennemden farksız yerden kurtulmak istiyorum.
♡♡♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Basorexia, Hyunlix ✓
Fanfiction[TAMAMLANDI] Evrendeki tüm yıldızları barındıran gözleri tüm yüzümü turlarken, gözleri nereye dokunsa aynı zamanda dudaklarından da fısıltıları dökülüyordu. Saçlarımı taradı ilk önce gözleri, "ipek saçlarını seviyorum." Ardından gözlerime indi ve s...