- Gece -

340 36 11
                                    

Bu bölümü pov olarak yazdım. Yorum yaparsanız sevinirim thank u <3

"Henüz bir iz yok mu?"

Sonerle telefonla konuşurken sakince viskimi yudumluyordum. Sabah ilk işim daireye taşınmak olmuştu. Gerçi eşyalarla falan uğraşmamıştım, sadece bir sırt çantam vardı, ama yine de aceleyle ev tutmak yorucuydu. Ve bu günün yorgunluğunu sadece viskiyle atabilirdim.

"Yok, Soner. Yer yarılmış, içine girmiş sanki"

Hedefimden 50 metre uzaktaydım, ama bunu bilmelerine gerek yoktu. Henüz.

"Acaba senden önce babası mı buldu?"

"Sanmam. Öyle olsaydı patronun bir şekilde haberi olurdu."

"Evet doğru. O zaman çocuk iyi saklanmış. Demek sandığımız kadar gerizekalı değilmiş"

Elimdeki viski şişesini sallayarak alaycı bir tavırla gülümsedim. Aslında tam da sandığımız kadardı. Hatta o kadar gerizekalıydı ki sayesinde karşı dairesinde içki keyfi yapıyordum.

"Tabi, haklı olabilirsin"

Kapı zilini duyduğum anda ayaklandım.

"Yemek siparişim geldi Soner. Sonra konuşuruz"

"Tamam, dikkatli ol"

Akşam yemeğimi almak için kapıya doğru ilerledim.

Kapıyı açtığımda hiç beklemediğim biriyle karşılaştım.

"İyi akşamlar, Thomas. Umarım rahatsız etmedim"

Can kapımdaydı. Ve oldukça tedirgin gözüküyordu.

Saçları ıslaktı. Yağmur yağmadığına göre duştan yeni çıkmıştı. Üzerinde siyah sweatshirt ve şort vardı. Titreyen elleriyle kucağındaki kediyi okşuyordu. Galiba dün gece arabanın altından çıkardığımız kediydi. Kedi tamamen Canın bedenine yaslanmıştı. Şu an hangisi daha savunmasız gözüküyordu karar veremiyordum.

"Galiba rahatsız ettim, kusura bakma"

Yeniden duyduğum sesle henüz cevap vermediğimi anladım.

"Yok, yok. Ben şaşırdım sadece."

Çocuğu süzmeyi bırakıp cevap vermiştim.

"Gelsene içeri"

Kapıyı geniş açarak içeri davet etmiştim.

"Gel lütfen, çekinme"

Çekinerek bile olsa içeri girdi. Arkasından kapıyı kapattığımda istemsizce sırıtmıştım.

Her şey düşündüğümden daha kolay olacaktı. Bu evi tuttuğumda sadece 1 haftanın yeterli olacağını düşünmüştüm ama bir kaç güne bile bu işi bitire bilirdim.

"Otursana"

Can salondakı üçlü koltuğa geçti. Hemen yanına oturdum.

"Gerçekten kusura bakma. Galiba böldüm seni"

Parmağıyla viski bardağını işaret etti.

"Yok ya, öyle yalnız başıma taşınmamı kutluyordum. Aslında gelmen iyi oldu. Beraber kutlarız"

Göz kırparak viski bardağı almak için kalktım.

"Hiç gerek yok. Ben alkolü fazla tüketmiyorum"

"Neden? Bir kaç yudum içki sadece"

Doldurduğum viski bardağını Can'a doğru uzattım. Bir az rahatlamasını istiyordum.

"Teşekkür ederim"

İçkisinden bir yudum alıp yüzünü buruşturdu.

Ben gözlerimi yüzünden ayırmadan içkimi yudumluyordum. Bakışlarımı üzerinde hissettiğinde boğazını temizleyip konuşmaya karar vermişti.

"Ben aslında senden bir şey isteyecektim. O yüzden geldim"

İşte dün geceki o mahçup gülümsemeli çocuk yine karşımdaydı.

"Ama kabul etmezsen, anlarım. Hatta çok iyi anlarım"

Konuştukça daha çok heyecan yapıyor, yüzü kızarıyordu.

"Aslında gidecek başka bir yer bulamadığım için buraya geldim"

"Can, lütfen rahatla. Yapabileceğim bir şeyse sorun değil. Benimle rahat olabilirsin"

Derin bir nefes aldı.

"Kedilere alerjin var mı?"

Önce sorduğu soru karşısında şaşırmıştım. Ama gözlerim kucağındaki kediyi bulduğunda konuyu anlamıştım.

"Hayır yok. Neden?"

"Dün geceki kediyi eve aldım, bırakamadım. Öyle bir durumda nasıl bırakabilirdim ki? Çok savunmasızdı."

"Ama galiba evdekiler bu durumdan pek memnun kalmamış"

"Ev arkadaşım. Alerjisi varmış"

Üzgün bir şekilde kediye bakarak devam etti.

"Onu bulduğum yere geri bırakmamı istedi. Ben de ne yapacağımı bilemedim. Son anda aklıma sen geldin."

Ona gerektiğinden daha fazla yaklaşarak elimi kucağındaki kedinin kafasına doğru uzattım.

"İsmi ne?"

Can bu ani hareketim karşısında heyecanlanmıştı. Bunu farkediyor, tam yanımda titreyen bedenini hissediyordum. Ama yüzüne bakmadan kediyi okşamaya devam ediyordum.

"Ne?"

Nefesini kendi yüzümde hissedecek kadar yakındık.

"Kedinin ismi ne diyorum? Bir isim koymadın mı?"

"Gece. İsmi Gece"

"Hmm. Neden Gece?"

Bu sefer yüzüne baktım. Tam gözlerinin içine bakarak soruyu sorduğumda kalp atışlarını bile duyuyordum. Yanakları tamamen kızarmış, dudaklarını dişlerinin arasında sıkıyordu.

"Çünkü onunla gece tanıştık. Ve simsiyah".

Sesini kısarak cevaplamıştı.

"Çok yaratıcı. Peki benden istediğin ne? Kediye bakmamı mı istiyorsun?"

"Sadece bir kaç haftalık "

Tamamen fısıltıyla konuşuyordu.

"Bir kaç haftaya ev bulacağım, sadece o zamana kadar. İnan bana çok uslu kedi"

"Hmm. Peki karşılığında sen bana ne veriyorsun?"

Gözlerimi gözlerine kitlemiş, elimi kedinin üzerinden çekerek onun koluna doğru ilerletmiştim. Bu küçücük hamlem karşısında tamamen koltuğa sinmiş, şaşkın bakışlarla bana bakıyordu.

"Neden titriyorsun?"

Alnına yapışmış nem saçlarını karıştırdığımda yumuşaklığı dikkatimi çekmişti.

"Üşüyorum"

Gözleri dudaklarımı bulduğunda hafifçe sırıttım.

Sanki mümkünmüş gibi bir az daha yaklaşarak kulağına doğru eğildim.

"Peki seni ısıtmamı ister misin?" diye fısıldadım.


Bu bölümü pov olarak yazdım. ve şunu farkettim. 3-cü şahıs dilinden yazmak zormuş.

böyle daha rahat yazdım ama yine de siz hangi şekilde okumak isterseniz öyle devam ederim

av mevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin