Uçaktan indiğimden beri Ankara'nın kuru ayazı donmama neden oluyordu. Üzerimdeki deri trençkot bedenimi soğuktan korumakta fazla yardımcı olmuyordu.
Yılbaşı olduğu için havaalanı ve çevresi oldukça kalabalıktı. Zar zor bir taksi bulup kalacağım otelin adresini söyledim. Yolboyu son zamanlar yaşadığım şeyleri düşünüyordum. Herşey karmakarışıktı.
Can'ın gitmesinin üzerinden 1 ay geçmişti. Sonerle birlikte Mahmut'a Tekin Özsoyun adamları tarafından saldırıya uğradığımızı, çocuğu alıp götürdüklerini söylemiştik. İlk kez görevimde başarısız olmuştum, ama bunun için hiç bir şey yapmayacağını biliyordum. Yapamazdı zaten. Bana herkesten çok ihtiyacı vardı.
Hatta bu olaydan sonra iki görev daha almıştım. Zor değildi, ikisinin de işini bitirmiştim.
İşlerim yolundaydı ama kafamı kurcalayan şeyler vardı. Bu şeylerin aklımı fazla işgal etmesine izin veremezdim.
Tek gecelik ilişki rutinime geri dönmüştüm. Tabi aradığım zevki , beni heyecanlandıracak şeyi bulamıyordum ama kafamı meşgul eden şeylerden kurtuluyordum.
Ve şimdi yeni bir görev için Ankara'daydım. Kolay görev değildi. Çünkü indirmem gereken adam mahkemeye kadar polis koruması altındaydı. Ve mahkemeye asla çıkmaması gerekiyordu.
Otele vardığımda önce sıcak bir duş alarak rahatlamaya çalıştım. Uçaktan indiğimden beri kalbim sıkışıyordu. Çünkü Can'ın da bu şehirde olduğunu biliyordum. Gittikten 2 gün sonra Kıraç'ın tuttuğu çok "gizli" evin adresini bulmuştum. Ama onunla asla iletişime geçmeye niyetim yoktu. Bunun ona zarardan başka bir getirisi olmayacaktı. Hem şu an sadece önümdeki işime odaklanmam gerekiyordu.
Akşam saat 7 gibi hazırlanıp otelden ayrıldım. Görev başlıyordu.
Sonerin verdiği adrese yakın bir yerde bekliyordum. Dışarıda 2 koruma vardı. İçerde de aradığımız kişiyle beraber bir polisin olduğunu biliyordum. Dışardakıların planı zaten hazırdı, ama önemli olan içerde işi mümkün oldukça sessiz bir şekilde bitirmekdi.
Konuştuğumuz gibi saat tam 8-de sokağın aşağısında iki araba birbirine çarpmış, ardından şoförler kavgaya başlamışlardı. Kapıdakı polisler önce kararsız kalmışlardı, ama kavga edenlerden biri ateş ettiğinde olay yerine müdahale için hareket etmişlerdi.
Tam o sırada sakin bir şekilde duvardan bahçeye atladım. Evin arka tarafına dolandım. Beklediğim gibi ilk katın pencerelerinde demir parmaklıklar vardı. Eldivenlerimi giyip maskemi taktım. Parmaklıklardan tutarak sessiz bir şekilde yukarıya çıkmaya başladım. İkinci kata ulaştığımda pencereyi açmak benim için zor olmadı. Ama buranın hangi oda olduğunu bilmiyordum, içerisi karanlıktı. Yanlış tek bir hareketle operasyonu riske atmış olurdum. Sessizce odaya girdiğimde birinin duşta olduğunu duydum. Umarım polis olan heriftir diye içimden geçirdim. O sırada koridordan birinin ayak seslerini duydum. Odaya doğru geliyordu. Hemen perdenin arkasına saklandım.
Adam odaya girip banyonun kapısını tıklatdı.
"Yarım saattir içerdesin. Hadi bitir işini çabuk"
İçerden "tamam komserim" sesini duydum.
"Bekliyorum"
Komser bana inatmış gibi aşağı inmek yerine yatağa oturarak beklemeye başladı. Arkası bana dönükdü. İçimden benden günah gitti diye geçirdim. Saklandığım yerden çıkarak ona doğru yaklaştım. İri yapılı, güçlü bir adama benziyordu.
Tam dibine geldiğimde hızla bana döndü, ama artık geçti. Tüm gücümü kullanarak silahımın gövdesiyle boynuna darbe indirmemle yere yığıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
av mevsimi
General FictionBu hikayedeki kişiler ve olaylar tamamen kurgudur. Gerçek kişi ve kurumlarla hiç bir bağlantısı yoktur.