Keyifle okumanız dileğiyle, yorum yapmayı ve yıldıza basmayı unutmayın lütfen.🧨
"Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. 'Ben' deyip susması, 'sen' deyip ağlamaklı kalması..."
Nazım Hikmet Ran
I
17 Haziran 1995
Seher, kendi yağında kavrulan bir ailenin tek çocuğuydu. 19 sene baba evinde huzurla yaşamını sonlandıran, ikinci senesinde kazandığı üniversite sınavı olmuştu. Babası ve annesinin burada oku ısrarlarına rağmen Yazılım Mühendisliği okumak uğruna, Sivas'tan İstanbul'a gelmişti dört sene önce.
Onun gibi başka bir şehirden, Gaziantep'ten okumaya gelen arkadaşı Zümra ile aynı fakültede oldukları için tanışmalarının ve iki sene boyunca aynı yurtta kalmalarının sonucunda bu koca şehirde birbirlerine güvenerek ayrı eve çıkma kararı almışlardı. Part-time işlerde çalışarak ev tutmuşlardı okulun üçüncü senesinde.
Fakat okulun son senesinin başında Zümra, sade bir nikahla evlenip kocasıyla başka eve taşınmıştı. Zaten ondan sonra Seher'in kabusu başlamış, her şey kontrolden çıkmıştı. Acısını içinde yaşamış, yaşamaya da devam edecekti...
Haziran ayı gelip çattığında ayrılık vakti gelmişti çünkü okulları bitmişti. Bölümlerini derece ile bitirmişti iki kadın. Geride sadece iş bulma planları kalmıştı.
Seher, yarın gideceği için tüm eşyalarını sabahtan toplayıp hazırlamışken Zümra öğleden sonra gelebilmiş ve kalan birkaç parçayı toplamıştı çarçabuk. Söylene söylene bavulunu koridora taşıdı. Keşke zamanında Seher'i dinleyip bu kadar kıyafet almasaydı diye yakınıyordu.
"Canım, bana niye seslenmiyorsun? Sen hamilesin ve kendine dikkat etmen gerek!" Seher oturduğu koltuktan kalkıp kızarak arkadaşının yanına gitti. Zümra geleli bir saat anca olmuştu. Seher sabırla arkadaşının işini bitirmesini ve biraz oturup sohbet etmelerini beklemişti. Sonunda bulmuştu bu fırsatı.
Bavulu dış kapıya sürükleyip bıraktı, çıkarken kolaylık olsun diye. Barış asla Zümra'nın tek başına bunları toplamasına ve taşımasına izin vermezdi ama önemli bir işi çıktığı için eve bırakıp gitmek zorunda kalmıştı. Seher'de sabahtan beri açlıktan başı döndüğü için yerinden kalkamamış yeni kendine gelmişti.
"Abartma canım, bir tane valiz işte!" Zümra karnını tutarak salona geçti ve koltuğa bıraktı bedenini. Üzerinde ince elbise olduğu halde sıcak basmıştı. Bir zamanlar oturduğu evi inceledi. Hala aynıydı. Arkadaşı eve çok iyi bakmıştı.
Arkasından Seher'de gelip karşısına oturduğunda keyifli yüzü soldu. Seher çok bitkin görünüyordu. Dahası saatlerce ağlamış gibi. Elini karnına bastırarak güç aldı. Sebebini az çok biliyordu.
Derdi bitmiyordu dostunun.
Seher sahte gülümsemeyle Zümra'yı kandırma çabalarına girerken biliyordu boşa olduğunu. "Yine o şerefsiz mi canını sıktı senin? Ne dedi itin dölü!" Seher başını önüne eğip her zamanki yalanını attı ortaya. "Aynı, zırvalayıp duruyor işte! Boşver onu, yeğenim nasıl?" dedi gözlerini Zümra'nın hafif çıkan karnına değdirerek.
Zümra hormonel olarak her duyguyu fazlaca yaşadığından her an kalkıp Seher'i boğabilirdi. Alttan almayı seçti kendini yormaması gerektiği için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECRUH KARANFİL °En Derin Yaram°
Tiểu Thuyết Chung"Bir kalp ne kadar yara alırsa o kadar sızlıyordu. Benim kalbimse sızlamaktan yorulmuş, sadece kanıyordu..." Naz ÇELİKER 🎲 "Ne b...