14. Bölüm (Özür)

226 11 3
                                    

Medya temsilidir.

"Pişmanlık özür dilemekten daha öte bir şeydir. Güçlü bir duygudur."
- Erich Fromm

**********

Balkona çıkınca herkesin sofraya oturduğunu gördüm, bir tek biz eksiktik.

Bizde yerimize oturunca yemek faslı başlamıştı. Yemek gayet sakin ilerliyordu, herkes havadan sudan sohbetler ediyor ve sabahki konuyu açmamaya dikkat ediyordu. Çünkü bir Baran vakası daha yaşamak için daha çok erkendi.

Bende sadece sohbetleri dinliyor ve midemi doyurmakla ilgileniyordum. Sonunda doyunca suyumu içtim ve konuşmaları dinlemeye devam ettim.

"Maral, kızım koluna birşey mi oldu?"

Duyduğum ses ile Ümmühan anneme dönmüştüm. Sorusu beni tedirgin etmişti ama bunu nereden fark ettiğini anlamamıştım.

"Yok anne, niye ki?"

"Kızım yemeğin bittiğinden beri kolunu ovalıyorsun."

Ümmühan annenin sözleri ile yeni fark ettiğim elime baktım. İstemsiz kolumu ovuyordum ama bunu fark bile etmemiştim. Baran'ın çehresi bana dönünce, olayın yeni farkına vardığını hissettim. Gözlerini üzerimde hissediyordum. Eminim annesi söylemese, canımı yaktığının farkına bile varmayacaktı.

"Önemli birşey değil Ümmühan anne, sabah gardroba çarpmıştım. Unutmuşum bile."

Doğruyu söylemem pek mümkün değildi, bir tartışma olsun istemiyordum. Hele ki benden kaynaklanan bir tartışmayı.
Çünkü durumu anlatsam ailesi tepki gösterirdi.

"Birde sakarsın yani, gelin diye aldığınız kıza bak Ağabey."

Zaten suskunluğuna karşı ufak bir şaşkınlık içerisindeydim ama sağolsun, Zelal Hanım şaşkınlığımı hemen geçirmişti.

"HALA..." dedi Baran, bastırdığı harfler ile. Halasının davranışlarının bir benzerini bana karşı uygularken şimdi onun sözlerini susturmak istiyordu. Belki de pişmandı, bilmiyorum ama sanırım ben böyle umut ediyordum. Bir taraftan da aşırı kızıyordum.

"Tamam Baranım, sustum." dedi Zelal Hanım. Herkese işleyen dili Baran'a karşı zayıf kalıyordu, hemen kuyruğunu kıstırmıştı.

Ben ise alıştığım içinmidir bilmiyorum, hiç duymamış gibi bir yudum daha almıştım suyumdan.

Sabır çeken Ümmühan annem tekrardan bana dönmüştü.

"Kızım o zaman Cevahir'e söyleyeyim, bir koşu eczaneye gitsin. Krem falan alsın mazallah morarmışsa krem çok iyi gelir."

"Yok anne, hiç zahmet etmesin. O kadar ciddi değil."

"Tamam kızım sen bilirsin ama ağrırsa hemen haber ver bana, aldırayım kremini."

"Sağol anne."

Minnetle gülümsedim, bu düşünceli hâlleri beni çok mutlu ediyordu. En azından bu evde birilerinin beni düşünmesi içimi rahatlatmıştı.

Yemek faslının bitmesi ile sofrayı toplamaya başlamıştık. Sağolsun Ömer de bize yardım ediyor, tabakları kaldırıyordu. Düşünün Reyhan hanım bu durumda bile oturmuş, telefonu ile uğraşıyor ve farklı konular açarak ilgiyi üstüne çekmeye çalışıyordu.
Baran ise herkes gibi bakışlarını ona çevirmiş sözlerini dinliyordu. Bu durum ise beni sinirlendirmişti, Baran'ı kıskandığımdan değildi tabi. Sonuçta benim eşimdi, Reyhan ile samimi olmasını istemiyordum. Onu dinlemesini, ona bakmasını istemiyordum.

Ruh-u Revan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin