İyi geceler ya da günaydın. Oy verdiyseniz keyifle okuyun ve benimle yorumlarda buluşun ♥️
...Hani uyuyunca geçerdi her şey. Uyumak yarı ölümdü ve insan bir şey hissetmezdi. Nasıl oluyordu da ben hıçkıra hıçkıra daldığım o uykunun en dibinde bile Akın'ın hayalinde savruluyordum. Nasıl oluyordu da en bitmez denilen rüyaları bile onunla bitirip uyandığımda yine aynı acıyla kaldığım yerden devam edebiliyordum.
Çok sevmek mi âşık olmak mı adı her neyse bunun insanı insanlıktan çıkaran bir eylemdi. Benim Akın'a hissettiğim bu sevda, aldanma, adanma halinde onsuz kalınca çok bocaladım. Elle sayılacak birkaç gün, birkaç hafta... Çok daha yeni ama sanki eskiymiş gibi hissettiren koca bir duygu yükü bırakmıştı ardında. Hayatından bir insanın çıkışıyla insan yemekten, içmekten, gülmekten kesilir miydi? Kesildim. Ne yemek yer oldum ne birinin yüzüne gülümsedim. Ben geceden sabaha bile kırk yıl yaşlanmış gibi hissettim.
Elim yüreğime gitti defalarca, nefes alamadım sandım. Telefonumu aldım, aramak istedim yapamadım. O arasın istedim. Ona kanmaya meyilli yüreğim öylesine istedi ki bunu ona da kızdım. Öyle çaresizlik, öyle çıkmazdı ki bitsin demenin yükünü bile kaldıramadım. Ben ona bu kadar alıştığımı o gidince çok daha iyi anladım.
Hiç alışık olmadığım bu hal bana bu yarım kalmışlık hissi geçer mi diye sorgulattı. Ben bunun bir çözümü var mı kendi kendime bulamadım. Sanki cevaplar hep ondaydı. O kadar ki aramak bile istedim onu. Seni nasıl unuturum, nasıl gidersin sen içimden demek istedim. Beni bu kadar alıştırmamalıydın, şimdi unutmanın da yolunu söylemelisin demek istedim. Bir bahane, bir çıkar yol, ben onunla vedalaşma düşüncesinde bile onunla tekrar konuşma ihtimaline odaklandım.
Telefonum çok lüzumsuz geldi mesela. Gelecek her bildirimin ondan olmasını bekledim, ondan olmadıkça sinirlendim. Saçma sapan tanıtım mesajları, Merve'nin nasılsın diye soruşları bile battı. Öyle bir tutulmaktı ki bu o yazmadıkça, aramadıkça kalan her şey anlamını yitirmiş gibi. Aramaması hakkıydı. Bitsin diyen bendim ama yüreğimin de bir yanı bunu kabul etmezken mantığımla hareket etmek eziyetti. Adının üstüne defalarca kez gitti elim. Bunca yıl telefonumda numarası dahi yokken şimdi sadece onunla iletişim kurmak için varmış gibi gereksizleşti telefon denilen alet. Yazmak isteyip de yazamadığımda anladım gerçekten bittiğini. Yazamamanın yüreğime oluşturduğu yükün altında ezildiğimde anladım çok sevdiğimi. Kapattım açtım defalarca kez telefonu. Her kapatışımda açtığımda göreceğim bir bildirimin hevesine kapıldım. Açıp da göremediğimde kırılan hevesime ağladım.
Bitsin isterken bile bitmesin diye haykıran yüreğimin bana ihanetiyle geceyi sabaha vardırdım. Gecenin bir körü, bir şarkının en olmaz nakaratı, adının bir harfi, sokakta beliren gereksiz bir araba farı hepsine ben Akın diye ağladım.
Sonra sabah oldu. Geçer sandım geçmedi. Ağzımda gecenin acı tadı kaldı. Boş olan o telefonu öylece odamda bırakıp salona yol aldım. Anneme söylemek istedim, yapamadım. Ben kendim bile bitti diyemezken onunla bu konuşmayı yapmayı kaldıramadım. Sustum öylece. Kendi içimde kabullenene kadar. Adını tekrar ağzıma alabilecek hale gelene kadar sustum.
Derince bir nefes alıp mutfakta bulamadığım annemi odada ararken kapının önünde rastladım. Üzerine kabanını giyinmiş epey de hazırlanmıştı.
"Nereye?"
Bana bakmadan çantasına terliklerini koyarken kısa süreliğine göz göze geldik.
"Fatma teyzenlerde günümüz var. Gel hadi sen de.''
Oldum olası sevmezdim ama annem tarafından da her defasında çağrılır, yetmez götürülürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elzem: Leyla Gecesi
Storie d'amore"Leyla!" Günlerin yer değiştirdiği o saatlerde, gecenin en karasında, bir ruhun kilitli kalmış sokaklarındaydık. "Burada ne arıyorsun?" Başkası için kül olan bir yüreğin yeniden yanacağını düşünmezdim ona kadar. Sigaranın külünün düştüğü zeminde a...