Günlerden çarşamba. Berbat, iğrenç, mide bulandırıcı, nefes kesici ve daha sayabileceğim tüm kötü tabirleri içinde barındıran İngilizce dersinin sonlarındayız. Haftada dört saat görmesek olmuyor değil mi şu saçma dersi. Tamam, saçma değil. Ama yapamıyorum? Emma Hoca yine bir şeyler anlatıyor, ben yine bir şey anlamıyordum. Telefonum çantamda olduğu için çıkarmaya üşendim ve omuzuna başımı yasladığım Emir'e döndüm.
"Teneffüse ne kadar kaldı?"
Küfür etmişim gibi baktı suratıma. "Ne teneffüsü kızım? daha yirmi beş dakika var."
"Oha!" Sınıf o kadar sessizdi ki fısıltım hoca dahil herkesin dikkatini çekti. Halbuki bana üç milyon saat gibi gelmişti.
"Böşra?"
Koyu buğday tenli, uzun, kahve saçlı, uzun boylu bir kadındı İngilizce öğretmenimiz. Bir de İngiliz'di. Konuşurken çok yanlış yapabiliyordu, adımı yanlış telaffuz etmesi gibi. Ve herkes gülüyordu, buna gülmeleri gibi.
"Efendim hocam?"
"Tahtadaki yazıyı translate edebilir misin?"
Gözlerim tahta kalemiyle silik silik yazılmış söze usulca kaydı. Kimsenin duymayacağı şekilde dudaklarımı hafifçe kıpırdatıp okumaya çalıştım. Doğru okumadığıma o kadar eminim ki. "My soul is looking like a killer; my body is looking like nothingness." Hm... My, ben demek. Evet, bir ışık var. Like, sevmek demekti. Başka bir anlamı daha vardı sanki. Nasıl anlayacağım ki ben hangisini kullandığını şimdi?! Sanki tek sorun buymuş gibi...
"İngilizcem pek iyi değil," dedim rezil olmamak için.
Başını iki yana sallayıp bir şeyler söyledi. Ama bunu kimse duymadı. "Tımam Böşra." Kendisini Türkçe ifade etmeye zorlarken refleks olarak ellerini hareket ettiriyordu. "Uhm... Ama kendini geliştirmen lazım. Burdaki herkezden kıtılım bekliyorum." Sınıfa döndü. "Okay?"
İşitme cihazımı bir problem varmışçasına çıkardım. Harika, artık kimseyi duymayacaktım. Emir bana baktı. Çok sert baktı. Sanırım, "Tak şunu," demişti. Omzumu silktim. Çantamdan telefonumu çıkardım, şu e-kitap uygulamasından kütüphaneme eklediğim yeni kitabı okuyabilirdim.
Bir kız varmış ruhsuzmuş, adam da bebeği gibi seviyormuş filan. Sürekli tehditler alıyorlarmış. Ayrılmıyorlarmış ama birlikte de duramıyorlarmış gibi bir şeyler duymuştum bunun hakkında. Bakalım benim çok kıymetli vaktime değecek mi?
Üstten düşen ekrana baktım. Bir yeni mesaj.
@justforyou: Emma?
@sağırsultan: Yes.
@justforyou: Bakıyorum da gelişme var.
@sağırsultan: Az önce kadın bana laf anlatmaya çalışırken Türkçeyi öğrendi.
@sağırsultan: Kimde gelişme var tartışmayalım istersen dfghjmbd@justforyou: Ne yaptın?
@sağırsultan: Yapmadım. Yani yapamadım. Çeviremedim.
Emma Hoca görmeden tahtadaki sözün fotoğrafını çekip ona gönderdim.
@justforyou: Ruhun bir katile; bedenin hiçliğe benziyor.
@sağırsultan: Ne? Ne saçmalıyorsun?
@justforyou: Yavrum çevirisi işte.
Zort.
Bozuntuya vermemeliyim. Ayrıca bu sözü söyleyen kimse acil destek atılmalı.
@sağırsultan: Teşekkürler. Yavrum demezsen sevinirim.
@justforyou: Ne diyeyim?
@sağırsultan: Benim bir adım var tatlım.
@justforyou: Ha, evet biliyorum.
@justforyou: Defterlerin her bir yanına yazıyorum.
@justforyou: Senin seçtiğin pembe kalemle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EROS SUS, OKU AT (Yarı Texting)
HumorSiz: Ben sormadan bana hesap verdin. Siz: Bana aşıksın diyebilir miyiz? Otobüs: Seni sevdim aslında. Otobüs: Ama bacım olarak diyebilir miyiz? Siz: Bacı mı? Siz: Hayatımda duyduğum en ağır küfürdü biliyor musun? Mesajı yazıp kitabımı kucağıma yerleş...