Kurguları yazarken başka bir kitaptaki karakterleri araya katmayı seviyorum. Böylelikle karakterlerim tanışsaydı nasıl olurdu, sorusuna az da olsa cevap bulabiliyorum. Bu bölümde kısa da olsa iki konuğum var. Henüz yayınlamadığım ama taslakta beni bekleyen iki karakterim. Söylemek istedim, keyifli okumalar <3
🪶
"Arkadaşlar kimse bizden ayrılmasın, birazdan üniversitenin içine gireceğiz."
Anıtkabir'den sonraki durağımız, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'ydi. Kocamandı, heyecanlanmıştım. Yanımda Ayaz duruyordu. Ona bakmasam da beni gözlediğinin farkındaydım ve bu durum sinirlerimi daha da zorluyordu.
Dikkatimi bu saatte hâlâ üniversitede olan sarı saçlı, mavi gözlü minyon bir genç kız çekmişti. Tamam, belki de bu saatte hâlâ üniversite vardır. Saat altıda. Elinde bir çizim defteri tutuyordu. Bizden önce okula giriş yapıp gözden kayboldu.
Ben ise açtım. Midemdeki boşluk beni daha da sakinleştirmiş, suratımı daha da düşürmüştü. Her an düşüp bayılacağımı hissettim. Bu nasıl misafirperverlik arkadaşlar?!
"İyi misin?" Ayaz'ın sorusuyla ona döndüm. Yanıtım sadece kaşlarımı çatmak oldu. "Büşra? İyi misin?"
Derince iç çektim. "Sana ne?"
"Bitkin görünüyorsun."
"İyiyim."
Yavaşça içeri girdiğimizde bizi güvenlikler karşıladı. Aşırı korunaklı bir yere girdiğimizi sandım. Üniversite ile ilgili şeylerin beni yerli yersiz büyülediğini şuan fark etmiştim. Geldiğimiz yer Güzel Sanatlar Fakültesi'ydi. Girdiğimiz ilk derslikte gözlerime inanamadım. Çok hoş görünüyordu. Tekli sarı sandalyelerin eşi olan çizim masaları o kadar güzel görünüyordu ki resim yeteneğimin gerçekten olmasını istedim.
Derslikten çıktığımızda kampüste gördüğümüz kıza tekrar rastladım. Koridorun ortasına konmuş orta büyüklükteki bir masa oturmuş, yanındaki kumral çocukla konuşuyordu. Muhabbetlerinin koyu olduğunu gördüm ancak bölmeme neden olan bir şey vardı: Bisküvileri.
Gruptan ayrılıp onların yanına gittim. Gülüşmeleri kesilmedi, bana sıcak gözlerle baktılar. Şaşırmıştım. "Merhaba," derken sesim çekimser çıkmıştı. "Bisküvinizden alabilir miyim?"
Kız paketi önüme itip, "Tabii," dedi. "Hepsini alabilirsin." Yanındaki çocuğun ona bakışını görmeniz gereken konular vardı.
Gülümsedim. Elime bir tanesini aldım. "Gerek yok, teşekkür ederim."
Kız omuz silkti. "Benim değildi zaten." Bunun üzerine kahkaha attığımda karşıdan tekrar ses geldi. "Okul geziniz mi var?"
"Evet. Resim yeteneğine göre seçmişler."
"Seçmişler mi? Sen şans eseri gelmiş gibisin."
Bu esnada Ayaz dibimdeydi. Onayladım. "Şans mı şanssızlık mı bilemiyorum." Ayaz'a döndüm. "Neden geldin?"
"Belki ben de acıkmışımdır."
"Acıktığımı nereden biliyorsun?" Tam yanıt alacakken suratımı buruşturdum. "Neyse neyse. Açıklama istemiyorum."
Karşımızdakiler birbirlerine baktı. Çocuk, Ayaz'a baktı. "Sen de alabilirsin. İyi bir yolculuk olmamış anlaşılan."
"Yalan dolu bir yolculuk ne kadar iyi olursa artık," dedim.
Kız, biraz da elinde olmadan, "Ay ne oldu?" deyiverdi.
"Hazal," diye uyardı çocuk. "Karışmasak mı?"
"Tolga sus, çizimini yap, merakımı bölme."
"Bu çocuk bana sahte hesaptan aşk itirafları yaptı," diye giriştim. "Ama kendisi yakın arkadaşım."
Kızın gözleri açıldı. Şaşkın değil de hin bir bakış oluştu yüzünde. "Hm... Problem arkadaşının olması mı?"
"Hayır, beni oyuna getirmesi."
"Bence arkadaşının olması da problem olmuş," diye lafa girdi Tolga denen çocuk.
"Sen sus." Hazal'ın bu lafından ondan hoşlandığını anlamıştım. "Kalp bu. Mesela sana aşık olan kızı düşünemiyorum."
"Sen aşıksın ya. Resmimi çizdin."
Hazal utanmak yerine özgüvenle baktı. "Değilim."
"Her neyse." Ayaz'ın sesiyle ona döndüm. "Sana olan hislerim, başkasıyla tartışamayacağın kadar önemli Büşra. Bildirmek istedim."
Ayaz gittiğinde koca bir nefes çektim. "Affedecek misin?" diye sordu kız.
Yüzümü ekşittim. "Bunu bilmiyorum."
Aslında... Enayiliğimi biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EROS SUS, OKU AT (Yarı Texting)
MizahSiz: Ben sormadan bana hesap verdin. Siz: Bana aşıksın diyebilir miyiz? Otobüs: Seni sevdim aslında. Otobüs: Ama bacım olarak diyebilir miyiz? Siz: Bacı mı? Siz: Hayatımda duyduğum en ağır küfürdü biliyor musun? Mesajı yazıp kitabımı kucağıma yerleş...